1924 yılında kitap halinde neşredilen Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat’ının Altıncı Kitabı’nı oluşturan
“Âsım”, 1919 yılında Sebîlürreşâd dergisinde tefrika edilmeye başlandığı
tarihten bugüne kadar Türk edebiyatı ve düşünce tarihinde iz bırakmış önemli
eserlerden biridir. Manzum bir tiyatro havasında ve daha çok diyalog
tekniğinden hareketle kurgulanan bu manzumenin hemen başında eşhâs-ı muhâvere
(şahıs kadrosu) okuyucuya tanıtılır ve bu kadro sırasıyla Hocazâde, Köse İmam,
Âsım ve Emin’den oluşur. Bu durum devri için alışılmış bir sanatçı tavrı
olmamakla birlikte okuyucuda bir tiyatro eseriyle karşı karşıya olduğu izlenimi
uyandırması bakımından ilginçtir. Bu dört şahsa, babalar ve oğullar metaforu
münasebetiyle dâhil edebileceğimiz, konuşmalarda çeşitli münasebetlerle zikri
geçen, Hocazâde’nin büyükbabası Nureddin Ağa, yine Hocazâde’nin babası ve Köse
İmam’ın hocası olan Hoca Tahir Efendi de eklenebilir. Şahsiyetlere dikkatle
bakıldığında bunlar arasında baba-oğul, hoca-talebe ilişkisi olduğu hemen fark
edilir. Bunun yanı sıra metni ilginç kılan niteliklerden biri de manzumenin
şahıs kadrosunun bir kısmının gerçek/yaşayan bir kısmının da hayali/ütopik
kahramanlardan oluşmasıdır. Manzumede gerçek hayatta var olan şahıslar, kurmaca
birtakım özelikler verilmek suretiyle idealize edilmiş ve ikincil bir hüviyetle
sembol karakterler haline getirilmiştir.
Bu yazıda, Safahat’ın
“Âsım” bölümünün kahramanları, babalar ve oğullar metaforundan hareketle, hem
kendi zamanları hem de tarihsel süreç içindeki niteliklerinden hareketle
yorumlanacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Mart 2019 |
Gönderilme Tarihi | 11 Ocak 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 23 Sayı: 1 |