Türkler gibi Moğollar da aristokratik devlet geleneğine sahiplerdi. Her iki milletin de benzer mitolojik hafızaları vardı. Türkler, farklı boy ve ailelere mensup olarak çok sayıda devlet kurmuşken; Moğollar için Borcigin olmaktan öte Cengizli olmak, Asya bozkırlarındaki iktidar savaşlarının en önemli silahıydı.
Cengiz Han, aristokrasi içinde doğmuş; fakat tüm varlık ve gücünü kaybetmiş bir figür olarak karşımıza çıkar. Bu esnada Moğol toplumu, efendileri etrafında toplanmış, bağımlı yığınlar olarak yaşama tutunmaya çalışıyorlardı. Reşidüddîn’in ifadesiyle “soylu; fakat açlığı ve susuzluğu bilen bir lidere” ihtiyaç vardı. Cengiz Han bu beklentiye cevap verirken, gücünü toplamak için bozkırın güçlü aristokratlarından yardım gördü; fakat hemen ardından ilk darbeyi onlara indirdi. O, eşitler arasında birinci olmak istemiyordu. Gökyüzündeki Tanrı gibi; yeryüzünde tek olmak istiyordu. Bu nedenle kurmakta olduğu imparatorluğun aristokratik devlet temelini yeniden inşa etti. Sivil aristokrasiyi, askerî hiyerarşi içinde güdümlü hale getirdi. Güven ve sadakate dayalı yükselen yeni zümreler oluşturdu. Fakat yerleşik toplumlarla temas neticesinde iki önemli sorun ortaya çıktı. Bunlardan birisi, zaten yerleşik aristokrasinin kendisiydi. Diğeri ise daha önce güdümlü hale getirilen; fakat iktidarı, değişmek ve yozlaşmak ile suçlayan göçebe bozkır aristokrasisiydi.
Bu çalışmada, Cengiz Han’dan önce de varlığı bilinen aristokratik toplum düzeni ve Cengiz Han ile kurumsallaşan yeni tip aristokratik devlet geleneğinin değişim, dönüşüm ve uygulama pratiğine yer verilmiştir.
In Turkish and Mongolian historical studies, the majority of studies on social structure revealed that these two nations, living with nomadic steppe traditions in similar climates and geography, had an aristocratic state tradition. Both nations had similar mythological memories. However, for Turks, the state tradition is not represented by a single family; For the Mongols, being Genghis beyond being Borjigin would be the most important weapon of the power struggles in the Asian steppes for many years. Genghis Khan was born into the aristocracy; but he appears as a figure who has lost all his wealthy and power. Meanwhile, Mongolian society was trying to hold on to life as dependent masses gathered around their masters. In the words of Reşidüddin, “noble; but a leader who knew hunger and thirst was needed” While Genghis Khan was responding to this expectation, he sought help from the powerful aristocrats of the steppe to gather his strength; but soon after, he dealt them the first blow. He did not want to be first among equals. Like God in the sky; He wanted to be alone on earth. For this reason, he rebuilt the aristocratic state basis of the empire he was establishing. He subordinated the civil aristocracy within the military hierarchy. He created new groups rising based on trust and loyalty. But as a result of contact with settled societies, two important problems emerged. One of them was the already established aristocracy itself. The other is previously guided; but it was the nomadic steppe aristocracy who accused power of change and corruption. In this study, the practice of change, transformation and implementation of the aristocratic social order, which was known before Genghis Khan, and the new type of aristocratic state tradition institutionalized with Genghis Khan.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sosyoloji (Diğer), Orta Asya Tarihi, Genel Türk Tarihi (Diğer) |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 25 Haziran 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2023 |
Gönderilme Tarihi | 17 Nisan 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 4 Sayı: 1 |
Derginin tarandığı indeksler: ASOS İndeks, CiteFactor, ERIH PLUS , Eurasian Scientific Journal Index (ESJI)
Turquoise International Journal of Scientific Research of the Turkic World is licensed under Attribution-NonCommercial (CC BY-NC) 4.0 International License