İnsanların yerleşik hayata geçmeleri ve gruplar halinde yaşamaya başlamaları davranışlara sosyal bir boyut katmış, gelişen sosyalleşme davranışı birçok probleme gebe olacak sonuçlar doğurmuştur. Rousseau toplum sözleşmesi kitabında insanların sosyalleşmesinin sonucu olarak siyaset ve politikayı işlemektedir. Bir “erk” in toplumun tamamı adına karar verme gücünü yine toplumun kendinden aldığı varsayılmaktadır. Bu güç bireylerin kendi seçme özgürlüklerinden vazgeçerek yeni bir otorite belirlemesi ile toplumsal düzene katılmasını içermektedir. Toplum içerisinde yaşamının ya da bu toplumlar içerisinde doğmanın bir sonucu olarak her kişi bu görünmez toplumsal sözleşmeyi imzalamakta ve yönetim yetkilerine vekil atamaktadır. Yönetim sistemlerinin gerekliliği tam olarak bu sürecin gereksinimi olarak ortaya çıkmıştır. Yöneten kesimin istisnai ve ayrıcalıklı konumu, otoriterleşmeyi yanında getirmiş ve toplumsallaşmanın bütün varlığı yönetilme durumu ile özdeştirilmiştir. Bu durum için kullanılan özdeşim aracı ise “Önyargı” lardır.
Önyargı, günlük algılarımızda ve etkileşimlerimizde olduğu gibi sosyal psikolojide de yer bulur. Önyargı, “doğrudan veya dolaylı olarak bir grubun aşağı bir sosyal statüyü hak ettiklerini öne süren belirli grupların üyelerine yönelik tutumlar” olarak tanımlanmaktadır. Allport bu durumun gerçek deneyimlere dayandırılmadığını belirtmiş ve mesnetsiz duygular olarak tanımlamıştır. Önyargı din, ırk, milliyet, etnik köken, cinsiyet, cinsel yönelim, siyasi görüşler, zihinsel bozukluklar, bağımlılıklar ve fiziksel görünüm açısından farklılaşabilmektedir. Önyargılar deneyim olmaksızın ulaşılan kalıp yargıları içerir. Dolayısıyla önyargı, çeşitli gerekçelerle kitlelerin afyonu olarak görülebilir ve kitleler için iletişim politiği açısından bir araç olarak kullanılabilmektedir.
Sosyal psikolojik araştırmadaki iki kavram kişilikte önyargıların kökenleri olarak ortaya çıkmıştır: otoriterlik ve sosyal hakimiyet yönelimi. Otoriterlik, otoriteye ve topluma sıkı bir itaat, onların belirlediği kurallara ve emirlere sorgulanmayan bağlılık ve dünyayı siyah beyaz bir şekilde algılaması olarak tanımlanır. Sosyal hakimiyet yönelimi, her kişinin sosyal hiyerarşisini kabul etmesine ve alt grupların üst kimlik veya gruplar tarafından tahakküm altına alınması gerektiğine inanmaktadır.
Otoritelerin, kendine ait gördüğü bu yönetim erklerini bırakmamak için sıklıkla başvurduğu yöntem ise “düşmanı şeytanlaştırmak” tır. Zihnimizde bulunan düşünce, duygu ve davranış bütününe etki eden bu düşman yaratma durumu gerçeklik ile her zaman örtüşmese de toplumsal zeminde bir algı fırtınası oluşturmaktadır. Yönetim sistemleri insanların ihtiyaç duyduğu bu düşman fikri ile pekiştirilmektedir.
Üsküdar Üniversitesi
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Psikoloji |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 21 Eylül 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 12 |
Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’nde yayımlanan
makalelerdeki görüşler yazarına aittir. Dergiye, daha önce başka bir
dergide, kitapta vb. herhangi bir kaynakta yayımlanan makaleler kabul
edilmemektedir. Ulusal veya uluslararası konferans, seminer ve
panellerde sunulan bildiriler, dipnotta belirtildikten ve makale
formatına dönüştürüldükten sonra yayın sürecine alınabilir.
Dergide yayımlanan akademik makaleler sadece eğitim amaçlı olarak çoğaltılabilir. Eğitim amacı dışında makaleler, makalelerdeki şekil, grafik ve tablolar izin alınmadan kısmen veya tamamen çoğaltılamaz, arşivlenemez. Akademik yayınlarda kaynak gösterilmesi şartı ile makalelerden alıntı yapılabilir.
Yazarların, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’nde yayınlanmak üzere göndermiş oldukları makaleler için telif ücreti talep etmeyeceklerini taahhüt ettikleri kabul edilir.