İslam hukuk ekolleri rehin üzerindeki hakkın mahiyeti ve gücü konusunda iki farklı yaklaşıma sahiptir. Şafiî, Hanbelî ve bazı menkul malları istisna eden Malikilere göre borçlunun rehin üzerindeki hakkı son derece güçlüdür. Bu sebeple rehin mürtehinin elinde tamamıyla emanet olarak görülür. Dolayısıyla herhangi bir kasıt veya kusur olmaksızın rehnin kaybedilmesi halinde, oluşan zarar alacaklının değil, borçlunun mülkiyetinin azalmasına neden olur. Hanefiler ve -bazı menkul mallar özelinde- Malikiler ise rehnin borca karşılık gelen kısmı üzerinde mürtehinin hakkını son derece güçlü görürler. Elbette bu yaklaşımda olanlar sadece bahsedilen hakkın gücüne odaklanmakla kalmamış, ayrıca mürtehine rehnin borca karşılık gelen kısmında tazmin sorumluluğu yüklemişlerdir. Anlaşılan o ki bu anlayış sahipleri, rehnin telef olması halinde tüm zararın sadece rahine yüklenmesini değil, taraflara paylaştırılmasını uygun görmektedir. Tarafların hak ve sorumlulukları dikkate alındığında zarar paylaşımını esas alan bu yaklaşımın hukuk mantığı açısından oldukça değerli ve bir o kadar da başarılı olduğu açıktır. Ancak farklı ihtimaller göz önünde bulundurulduğunda zarar paylaşımının değil, tüm zararın mürtehin tarafından üstlenildiği durumların olduğu görülür. Dolayısıyla alacaklının tamamen zararına olan durumların mevcudiyeti halinde rehindeki tazmin sorumluluğuyla ilgili hesaplama yeniden gözden geçirilmeli, zararın mürtehin ve rahin arasında daha adil bir şekilde paylaştırılmasının farklı yolları olup olmadığı araştırılmalıdır.
İlginiz için şimdiden teşekkürler
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 19 Mayıs 2021 |
Gönderilme Tarihi | 7 Şubat 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 35 Sayı: 35 |