Osmanlı İmparatorluğu ile 1838’de imzaladığı [Baltalimanı] Ticaret Anlaşması, İngiltere’ye Memâlik-i Osmaniye’yi geniş bir pazara ve topraklarını da İngiliz şirketleri için bakir bir ticaret ve üretim üssüne çevirme imkânı verdi. İngiliz uyruklu bir şirket olmak, ciddi ticari ayrıcalıklara sahip olmak, serbestiyetlerden yararlanmak, bürokrasiye takılmamak, dolayısıyla kârını artırmak anlamına geliyordu. Osmanlı pazarına giren İngiliz-İsviçre ortaklığındaki “süt hülasası” ve “çikolata” üreticisi Nestlé de bu imkândan yararlanma yolunu seçti. II. Meşrutiyet sonrası Osmanlı topraklarındaki operasyonunu genişletmeye karar veren Nestlé, bu hedefini kapsamlı reklam kampanyası ve sosyal sorumluluklarla destekledi. Bu süreçte ortaya çıkan sorunları da çift uyruklu bir şirket olmanın verdiği avantajla, İngiliz tabiiyetini tercih ederek aştı.
Ne var ki Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğu’nun “muhasım” devletler olarak karşı saflarda yer alması, bu avantajı dezavantaja çevirdi. Savaş süresince İtilaf Devletleri uyruğundaki şirketler özel bir muameleye tabi tutulacaktı. Kapsamlı pazar hamlesi sebebiyle Türk şekerlemecilerinin düşmanlığını çeken Nestlé, Şekerci Mehmed Refet Efendi tarafından 1916 yılında mahkemeye verilerek, iki tabiiyetten hangisinin geçerli olduğunun açık şekilde belirlenmesi istendi. Beyoğlu İstinaf Mahkemesi’nde başlayan muhakeme süreci, Nestlé’nin talebi üzerine Şûrâ-yı Devlet’e taşındı.
Bir yandan Birinci Dünya Savaşı, diğer yandan hukukî mücadele bütün şiddetiyle sürdü. Yaklaşık 3 yıla yakın devam eden davanın her aşamasında, Nestlé çeşitli itiraz dilekçeleri sunarak, 1906’dan beri İsviçre tabiiyetinde olduğunu ispatlamaya çalıştı. Şûrâ-yı Devlet şirketin öne sürdüğü bütün argümanları ayrıntısıyla değerlendirdi. Ayrıca Bab-ı Ali Hukuk Müşavirliğinin hazırladığı çok yönlü karşı mütalaayı okudu. Ardından Nestlé’ye yeni deliller ibraz etme fırsatı verdi. Sunulan yeni deliller sebebiyle ilk mütalaayı yeterli bulmayıp, Hukuk Müşavirliğinden tekrar mütalaa hazırlamasını talep etti. Nihayetinde Şûrâ-yı Devlet, kamunun ve şirketin öne sürdüğü delilleri birini diğerine öncelemeden analiz eden kararını yayınladı. Böylece savaş gibi olağanüstü bir dönemde bile “kestirmeci ve kolaycı” bir yaklaşımı benimsemediğini, adaleti savaştığı ülkenin şirketleri içinde gerçekleştirmeyi amaçladığını gösterdi. Üç yıla yakın süren dava, yabancı şirketlerin hakları ve yatırımları bağlamında savaşın şartlarının yönlendirici etkisine ram olmadan nasıl özenle hareket edildiğini göstermesi bakımından önemliydi. Osmanlı arşiv belgelerine dayanılarak hazırlanan bu makale, bu özellikleriyle günümüze de ışık tutacak bir niteliğe sahiptir.
: Nestlé yabancı şirketlerin tabiiyeti Osmanlı ticaret davaları
Copying the [Baltalimanı] Trade signed with the Ottoman Empire in 1838 gave England the opportunity to turn the territories belonging to the Ottoman Empire into a large market and its lands into an untouched trade and production base for British companies. Being a British company meant having serious commercial privileges, benefiting from commercial treats, not being hindered by bureaucratic procedures, and therefore increasing its profits. A "milk extract" and "chocolate" producer Nestlé - a British-Swiss partnership- that entered the Ottoman market, also chose to take advantage of this opportunity.Nestlé, which decided to expand its operations in the Ottoman lands after the II. Constitutional Monarchy era supported this goal with a comprehensive advertising campaign and social responsibilities. Taking advantage of being a dual nationality company, Nestlé overcame the problems that arose in this process by choosing British nationality,
However, the outbreak of the First World War and the fact that England and the Ottoman Empire were on opposing sides as "adversarial" states turned this advantage into a disadvantage. During the war, companies belonging to the Allied Powers would be subject to special treatment.Nestlé, which attracted the hostility of Turkish confectioners due to its comprehensive market move, was taken to court by Şekerci Mehmed Refet Efendi in 1916 and asked to clearly determine which of the two nationalities was valid. The trial process, which started in the Beyoglu Court of Appeal, was moved to the State Council upon the request of Nestlé.
On the one hand, the First World War and on the other hand, the legal struggle continued with all its intensity. At every stage of the case, which continued for nearly 3 years, Nestlé tried to prove that it has been a company of Swiss nationality since 1906 by submitting various objection petitions.The State Council evaluated in detail all the arguments put forward by the company. It also took into consideration the multifaceted opposing opinion prepared by the Bab-ı Ali Legal Consultancy. It then gave Nestlé the opportunity to present new evidence. The State Council, due to the newly presented evidence, did not find the first legal ruling sufficient and requested the Legal Consultancy to prepare another legal opinion. Ultimately, the State Council issued its final decision, after evaluating the evidence put forward by both sides, without prioritizing one over the other. The Court thus showed that even in extraordinary times such as war, the State Council did not opt for a "shortcut and easy" approach, and that it aimed to achieve justice even for the company of a country it was fighting against. The case, which lasted nearly three years, was important in that it showed how carefully the rights and investments of foreign companies were acted upon, without compromising the guiding influence of the conditions of war. This article, which was prepared based on Ottoman archive documents, will also shed light on the present day.
Nestlé nationality of foreign companies Ottoman commercial cases company law
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Yakınçağ Osmanlı Tarihi |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 19 Ağustos 2024 |
Kabul Tarihi | 25 Aralık 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 9 Sayı: Dr. Selma Pehlivan'a Armağan |
Bu eser Creative Commons BY-NC-SA 2.0 (Atıf-Gayri Ticari-Aynı Lisansla Paylaş) ile lisanslanmıştır.