Bu çalışmada Theodor Adorno’nun ve Jacques Rancière’in estetik deneyimin politik tahakkümden özgürleştirici potansiyellerine dair düşünceleri betimlenmektedir. Adorno’nun dissonance olarak ifade ettiği şey, sanat eserinin gerçekliği negatif bir şekilde göstermesinden kaynaklanan uyumsuzluktur. Bu uyumsuzluk sanat eserlerine, Aydınlanmacı aklın ve onun yol açtığı toplumsal patolojilerin kuşatamadığı duyusal anlamları sergileme işlevi yükler. Rancière’in dissensus olarak ifade ettiği şey, farklı duyusal rejimlerin karşılaşmasından doğan ihtilaftır ve politikanın olduğu gibi estetiğin de kurucu edimidir. Estetik deneyimde yeni mekânsal zamansal tarzlar var eden dissensus, politik eylemde bu yeni mekansallıklar-zamansallıklardan bir müştereklik meydana getirir. Adorno için olduğu gibi Rancière için de duyusal deneyimin istikrarsızlaştırıcı kapasitesi, ona politik olarak özgürleştirici bir potansiyel yükler. Rancière, estetik deneyimin tanımını tüm deneyim alanlarını kapsayacak şekilde genişletirken, Adorno bunu yalnızca sanatın özel alanıyla sınırlandırır. Eldeki çalışma Adorno ve Rancière arasındaki yakınsamaları ve ayrımları görünür kılmayı amaçlamaktadır.
The ideas of Jacques Rancière and Theodor Adorno regarding the ability of aesthetic experience to free people from political dominance are illustrated in this study. The discord that arises from a piece of art portraying reality negatively is what Adorno calls dissonance. Because of this incompatibility, art serves the purpose of presenting sensory meanings that the Enlightenment rationality and the social pathologies it gave rise to were unable to fully comprehend. The struggle that results from the collision of many sensory regimes is what Rancière refers to as dissensus, and it is both the foundational act of politics and aesthetics. In political activity, dissensus, which generates new spatiotemporal styles in aesthetic experience, produces a commonality from these new spatialities-temporalities. For both Adorno and Rancière, sensory experience has the potential to be politically emancipatory because to its unstable nature. Rancière broadens the definition of aesthetic experience to encompass all domains of experience, whereas Adorno limits it to the exclusive realm of art. Bringing Adorno and Rancière’s similarities and contrasts to light is the goal of this study.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kültürel Teori, Siyasal Teori ve Siyaset Felsefesi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mayıs 2024 |
Gönderilme Tarihi | 2 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 9 Mayıs 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 10 Sayı: 19 |