Sinema ve mimarlığın varoluşuna ilişkin ortak unsur olan ‘mekân’ kavramının geleceğini konu alan bu çalışmanın amacı, distopik bilim kurgu sineması aracılığı ile mekân tasarımına ve mimarlığa ait kurguların ve öngörülerin araştırılmasıdır. Bu amaçtan hareketle bu çalışmada incelenen filmlerde özellikle teknolojik etkilerin mekân tasarımlarında ne gibi değişikliklere yol açabileceği sorularına cevap aranmıştır. İncelenen filmler içerdikleri ortak mekânlar doğrultusunda ‘kent’, ‘ev/konut’, ‘sosyal alanlar’ ve ‘ticari mekânlar’ başlıkları altında ele alınmıştır. Distopik türde yer alan bilim kurgu filmlerinden örneklem olarak 10 film üzerinde durulmuştur. Bu filmler, ‘Metropolis’, ‘Brazil’, ‘Ghost in the Shell’, ‘Gattaca’, ‘The Fifth Element’, ‘Minority Report’, ‘The Island’, ‘Wall E’, ‘Black Mirror - Fifteen Million Merits’ (dizi bölümü) ve ‘Interstellar’ olarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda mekânsal dönüşümün gözlemlendiği filmlerde gelecek mekânlarında oluşabilecek sorunlar insan ve yaşam ile ilişkisi bağlamında tümdengelim yöntemi ile araştırılmıştır. Çalışmanın sonunda fiziksel mekânların önemlerini yitirseler dahi insanlar var olduğu sürece minimum düzeyde varlıklarını sürdürecek olmalarına karşın sanal ve teknoloji destekli mekânların giderek önem kazanacağının öngörüldüğü saptanmıştır.Bu dönüşümün insan yaşamında birtakım olumlu sonuçlara neden olmasının yanında, mekânı insani ve yaşanan olandan uzaklaştırabileceği, sosyal kopukluklara yol açabileceği, insanları yalnızlaştırabileceği, mekânın ve mimarlığın tanımlarını değiştirip dönüştürebileceği, teknolojinin ve dijital desteğin mekân tasarımlarına hâkim olacağı öngörülerinin çoğunlukta olduğu tespit edilmiştir.
The aim of this study is to scrutinize the fictions and prescience of spatial design and architecture through dystopian science fiction cinema; while looking at the future of ‘space’ – a common element for both cinema and architecture. With this objective and through the chosen films, questions about how technological effects may alter spatial design were answered. The films were categorized according to the common spaces they included such as ‘city’, ‘home/dwelling’, ‘social areas’ and ‘commercial spaces’. Ten science fiction films were chosen as case studies: ‘Metropolis’, ‘Brazil’, ‘Ghost in the Shell’, ‘Gattaca’, ‘The Fifth Element’, ‘Minority Report’, ‘The Island’, ‘Wall E’, ‘Black Mirror - Fifteen Million Merits’ (tv series episode) and ‘Interstellar’. In these films that consist of spatial transformation, the problems related to the individual and life and that may occur in futuristic spaces, were analyzed through a deductive method. As a result, it was determined that virtual and technology-supported spaces will gradually gain importance even though physical spaces will continue to exist, although with deteriorating necessity, at the minimum level as long as humans exist. While this transformation causes some positive outcomes in the human life, it may also make space move away from the human and the living, lead to social disconnections, isolate people, change the definitions of space and architecture as well making technology and digital assistance dominate spatial design.
Space science fiction cinema dystopia technology architecture
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Temmuz 2020 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mayıs 2020 |
Kabul Tarihi | 16 Haziran 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 24 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.