Osmanlı döneminde Türk mûsikîsine önemli katkıları olan birçok bestekâr ve nazariyatçı yetiştiren Mevlevî tarikatının mûsikî felsefesi Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye dayanır. Ailesiyle birlikte Horasan'ın Belh şehrinden gelerek Konya'ya yerleşen Mevlânâ, camilerde vaaz vermeye başlamıştır. Şems-i Tebrîzî ile tanıştıktan sonra vaaz vermeyi bırakan Mevlânâ, Şems’in şehirden ayrılmasından sonra tamamen semâya yönelmiştir. Mevlânâ semâ sırasında ilahi aşkın hazzını yaşar. Ona göre semâda bu hazzı sağlayan en önemli unsur mûsikîdir. Eserlerinden öğrendiğimize göre Mevlânâ mûsikîsiz semâ yapmaz. Mûsikî icrası kötü ise bundan yakınır ve semâya ya hiç başlamaz ya da devam ediyorsa keser. Bazen icracıya mûsikî aletinin nasıl çalınması gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunur. İcra esnasında bir yanlış varsa uyarılarda bulunduğu da görülür. Mevlânâ’nın bu mûsikî bilgisini nasıl ve ne zaman öğrendiği tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte eserlerinde yer alan, mûsikî ve mûsikî aletlerine ilişkin atıflardan, tarihi verilerden mûsikîyi çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. Mevlânâ’nın eserlerinde mûsikî aletlerine metaforik anlamlar yüklediği görülmektedir. Mevlânâ’nın eserlerinde yer alan mûsikî aletlerini tespit etmeyi ve bu mûsikî aletlerine yüklenen metaforik anlamları inceleyen bu çalışmanın önemli bulgularından biri de Mevlânâ’nın rebâb, ney, çeng, tef ve zurna çalabilmesidir.
The musical philosophy of the Mevlevi order, which trained many composers and theorists who made significant contributions to Turkish music during the Ottoman period, is based on Mawlānā Jalāl al-Dīn Rūmī. After coming from the city of Balkh in Khorasan with his family and settled in Konya, Rūmī began giving sermons in mosques. After meeting Shams al-Tabrīzī, he stopped preaching and, following Shams’s departure from the city, turned completely toward samāʿ. During samāʿ, Rūmī experienced the pleasure of divine love. According to him, the most important element that provides this pleasure in samāʿ is music. As we learn from his works, Rūmī never performed samāʿ without music. If the musical performance was poor, he would complain about it and either not begin samāʿ at all or stop if it had already started. At times, he adviced performers on how to play the musical instrument correctly. It is also seen that He also warned performers when there was a mistake during the performance. It is not known exactly how and when Rūmī acquired his musical knowledge. However, from the references to music and musical instruments in his works and from historicalrecords, it is understood that he knew music very well. It is seen that Rūmī attributed metaphorical meanings to musical instruments in his works. One of the important findings of this study, which identifies the musical instruments mentioned in Mawlānā’s works and examines the metaphorical meanings attributed to these instruments, is that Mawlānā was able to play the rebāb, ney, chang, ṭabl (tambourine), and zurna.
| Birincil Dil | Türkçe |
|---|---|
| Konular | Dini Musiki, Müzik (Diğer) |
| Bölüm | Araştırma Makalesi |
| Yazarlar | |
| Erken Görünüm Tarihi | 2 Aralık 2025 |
| Yayımlanma Tarihi | 16 Aralık 2025 |
| Gönderilme Tarihi | 22 Ekim 2025 |
| Kabul Tarihi | 29 Kasım 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 8 Sayı: 4 |