There was no health organization covering the entire territory of the Ottoman Empire. In the 19th century, the sphere of influence of the Sanitary Council (Quarantine Administration) and the Council of Medicine, which dealt with civil health affairs, mostly covered the capital city of Istanbul. After the proclamation of the Republic, Dr. Refik Saydam, for whom preventive medicine was a priority, established the Central Hygiene Institution (1928), with the support of Mustafa Kemal Atatürk, who considered public health a major field of healthcare services. Based on the notion of improving services that protect public health, the Central Hygiene Institution has produced vaccines, serums, toxins and anatoxins against infectious diseases such as smallpox, cholera, malaria, tuberculosis, syphilis, trachoma and flu, which were the biggest threats to public health and were frequently erupting in our country since the 1930s. The Central Hygiene Institution not only met Turkey's vaccine and serum needs, but also sent cholera vaccines to China in 1938 and to Egypt in 1947. Furthermore, it has made significant contributions to public health by publishing a scientific journal and publishing the bacteriological and chemical analyses, controls and pharmacological studies carried out by its experts on public health. The name of the Central Hygiene Institution was changed from time to time, and while Refik Saydam was serving under the name of the Central Hygiene Directorate, its technology was not renewed due to the neoliberal policies implemented by later governments. Instead of renewing avavilable technological infrastructure and continuing vaccine production, the Institution was closed on the grounds that it could not keep up with technological advances (2011). It was understood later what a big mistake it was to shut down this institution, due to the strategic importance of the production of vaccines, while waiting for a vaccine from China for months during the COVID-19 pandemic.
Refik Saydam Hıfzısıhha (Hygiene) Center public health production of vaccine and serum infectious diseases
Osmanlı Devleti’nde bütün ülkeyi kapsayan bir sağlık örgütlenmesi yoktu. 19. yüzyılda, Sıhhiye Meclisi (Karantina İdaresi) ve sivil sağlık işleriyle ilgilenen Meclis-i Tıbbiye’nin etki alanı daha çok payitaht İstanbul’u kapsamaktaydı. Cumhuriyet’in ilânından sonra halk sağlığına önem veren Mustafa Kemal Atatürk’ün destekleri ve koruyucu hekimliği ön planda tutan Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’ın girişimiyle Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi kuruldu (1928). Toplum sağlığını gözeten hizmetleri esas alan Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi, 1930’lu yıllardan itibaren halk sağlığını tehdit eden ve ülkemizde sıklıkla görülen, çiçek, kolera, sıtma, verem, frengi, trahom, grip gibi bulaşıcı hastalıklara karşı aşılar, serumlar, toksinler ve anatoksinler üretmiştir. Türkiye’nin aşı ve serum ihtiyacını karşılamakla kalmayıp, 1938’de Çin’e, 1947’de Mısır’a kolera aşısı göndermiştir. Ayrıca bilimsel bir dergi çıkararak uzmanlarının halk sağlığı hakkında yaptıkları bakteriyolojik ve kimyasal analizleri, kontrolleri ve farmakolojik incelemeleri yayınlayarak toplum sağlığına önemli katkılarda bulunmuştur. Merkez Hıfzıssıhha Müesesesi’nin zaman zaman adı değiştirilmiş, Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Başkanlığı adıyla hizmet verdiği sırada, yönetimin uyguladığı neoliberal politikalar nedeniyle teknolojisi yenilenmemiş ve teknolojiye ayak uyduramadığı gerekçesiyle kapatılmıştır (2011). Teknolojisini yenileyip aşı üretimini sürdürmesi yerine, kapatılmasının ne kadar büyük bir hata olduğu ve aşının stratejik önemi COVID-19 pandemisinde Çin’den aylarca aşı beklenirken anlaşılmıştır.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı halk sağlığı aşı ve serum üretimi bulaşıcı hastalıklar
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tıp Tarihi |
Bölüm | Derleme |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 19 Aralık 2024 |
Kabul Tarihi | 22 Aralık 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 29 |