The construction of new churches and synagogues was not allowed in the Ottoman Empire in accordance with the Sharia law up until the proclamation of the Reform Edict of 1856. The repair or reconstruction of existing temples in accordance with their original forms was bound only to the approval of the Sultan himself. Besides, enlargement or alteration of buildings or any parts thereof during repairs was strictly forbidden. Any violation of this rule led to the demolition of the altered or enlarged parts. There are indeed large number examples of such cases. Against these strict rules, there are many surviving new churches and synagogues which have been constructed in the cities founded during the Ottoman period, or in the cities captured or surrendered during the expansion period. In addition, numerous new churches and even monasteries were built in the villages or rural areas in the 16th-18th centuries, especially in the Balkans. The main question is how they were built and were escaped from destruction. There are no examples of the granting of official permission for the construction of these buildings by the Sultans, yet it can be observed that these new churches and synagogues have acquired legitimacy in time. During the 17th and 18th centuries, Greek and Armenian churches as well as a Jewish synagogue appeared in Çanakkale as well. Besides, an unauthorized Catholic church was built in the city in the year 1852. In this article, after looking through the official Ottoman policy concerning the repairing or (re)construction of churches and synagogues and its examples in practice, we will study the process of the emergence of Greek, Armenian, Jewish and Catholic temples in Çanakkale. We will also evaluate the Ottoman Empire’s policies about churches and synagogues in Çanakkale before and after the proclamation of the Reform Edict of 1856
Osmanlı Devleti’nde Islahat Fermanı’nın ilanına kadar şer‘î hukuk doğrultusunda
yeni kilise ve havra inşası yasaktı. Mevcut olan mabetlerin aslına uygun
olarak tamiri veya yeniden inşası ise Sultanın onayına bağlı idi. Ayrıca, tamir
esnasında binanın yükseltilmesi ve genişletilmesi yasaktı. Sonradan ihdas edilen
mabetlerin ve aslına uygun olmadan tamir edilen kısımların yıkılmasına
dair pek çok örnek mevcuttur. Ancak, bu sıkı kurallara rağmen, gerek Osmanlı
döneminde kurulan şehirlerde, gerekse sulhen veya anveten fethedilen şehirlerde
dahi yeni kilise ve havralar inşa edilmiş ve bunların bazıları ayakta kalmayı
başarmıştır. Ayrıca, 16. ve 18. yüzyıllarda özellikle Rumeli’de köylerde ve kırsal
kesimlerde yeni kiliseler ve hatta manastırlar yapılmıştır. Bunların inşasına
Sultanlar tarafından resmî izin verildiğine dair herhangi bir örnek yoktur,
ancak yeni kilise ve havraların zaman içinde meşrulaştığı görülmektedir. Bu
tür yeni mabetlerin inşasına nasıl izin verildiği ve devamına göz yumulduğu
meselesi bu çalışmanın başlıca problematiğini teşkil etmektedir. Çanakkale’de
de 17. ve 18. yüzyıllarda Rum ve Ermeni kilisesi ile bir Yahudi havrası zuhur
etmiştir. 1852’de ise ruhsatsız olarak bir Katolik kilisesi yapılmıştır. Bu çalışmada
Osmanlı Devleti’nin kilise ve havralar konusundaki resmî politikası ile
uygulamadaki örnekleri gözden geçirdikten sonra Çanakkale’deki Rum, Ermeni,
Yahudi ve Katolik mabetlerinin ortaya çıkış sürecini inceleyeceğiz. Ayrıca, Islahat
Fermanı öncesi ve sonrasında Osmanlı Devleti’nin Çanakkale’deki kilise ve
havralarla ilgili politikalarını değerlendireceğiz.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 6 Ocak 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2014 Cilt: 12 Sayı: 16 |