İlk konulu film 1902, ilk sesli film 1927, ilk Türk filmi 1914 tarihli olmakla birlikte 1895’den itibaren hayatımızda olan sinema, çok önemli bir sanat dalıdır. 120 yıllık tarihi boyunca sinemanın doğrudan ya da dolaylı olarak hayatın her alanı ile olduğu gibi, din veya dini olgular ile de yakın ilişkisi olmuştur. Bu ilişki olumlu veya olumsuz sonuçlar doğurmuş ama her durumda etkili olmuştur. İslâm’ın yayılışını konu eden 1976 yapımı “Çağrı” ve Hz. İsa’nın son 24 saatine ışık tutmaya çalışan 2004 yapımı “Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi” filmleri gibi doğrudan dini içerikli filmler yanında, özellikle günümüzde bilinçaltı mesajlarla oluşturulan din algısı, sinemanın bu alanda ne kadar önemli bir güç olduğunu ortaya koymaktadır… Bu konuda Hinduizm’in Tanrı inancının da etkisi ile çevrilen filmlerden biri olan “Life of Pi” önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Life of Pi, Yann Martel’in aynı isimli romanından David Magee tarafından sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Ang Lee’nin üstlendiği, 2012 yapımı ve 4 Oscar ödüllü bir filmdir. Filmde Pi (Piscine Pattel) adında Hintli bir gencin, ailesi ile birlikte bindikleri geminin batması sonrasında kurtulup, bir Bengal kaplanı ile 227 gün boyunca Pasifik Okyanusunda bir kurtarma filikasında verdiği hayatta kalma mücadelesi konu edilir. Film açıkça verilen “Allah inancına götüreceği” mesajı yanında, kullanılan çok sayıda metafor ile seyirciyi derinden etkilemeyi başarmış, sinemanın din konusunda nasıl kullanılabileceğinin muhteşem bir örneğini vermiştir.
Filme göre Pi çocukluğundan itibaren inançla ilgili sorgulamaları olan; hayatın anlamını bulmaya özellikle Tanrı’yı tanımaya çalışan bir gençtir. Çocukluğunda bir Hindu olmanın yanında onu namaz kılan bir Müslüman ve vaftiz olmak isteyen bir Hıristiyan olarak görmek mümkündür. Bu dinlerin bir arada olup olamayacağını sorgular. Babasının “Her şeye aynı anda inanmakla, hiçbir şeye inanmamak arasında fark yoktur.” sözü üzerine bu dinlerin hepsinin birden müntesibi olamayacağını kavrar ama bu onun yekdiğerini anlamasını engellemez. Günümüzde dinlerin savaş sebebi olarak görülmesi, İslamofobinin bilinçli bir biçimde güçlendirilmesi karşısında Life of Pi gibi filmler, sinemanın bu hususta söyleyeceği çok sözü olduğunu göstermektedir.
İlk konulu film 1902, ilk sesli film 1927, ilk Türk filmi 1914 tarihli olmakla birlikte 1895’den itibaren hayatımızda olan sinema, çok önemli bir sanat dalıdır. 120 yıllık tarihi boyunca sinemanın doğrudan ya da dolaylı olarak hayatın her alanı ile olduğu gibi, din veya dini olgular ile de yakın ilişkisi olmuştur. Bu ilişki olumlu veya olumsuz sonuçlar doğurmuş ama her durumda etkili olmuştur. İslâm’ın yayılışını konu eden 1976 yapımı “Çağrı” ve Hz. İsa’nın son 24 saatine ışık tutmaya çalışan 2004 yapımı “Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi” filmleri gibi doğrudan dini içerikli filmler yanında, özellikle günümüzde bilinçaltı mesajlarla oluşturulan din algısı, sinemanın bu alanda ne kadar önemli bir güç olduğunu ortaya koymaktadır… Bu konuda Hinduizm’in Tanrı inancının da etkisi ile çevrilen filmlerden biri olan “Life of Pi” önemli bir örnek teşkil etmektedir. Life of Pi, Yann Martel’in aynı isimli romanından David Magee tarafından sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Ang Lee’nin üstlendiği, 2012 yapımı ve 4 Oscar ödüllü bir filmdir. Filmde Pi (Piscine Pattel) adında Hintli bir gencin, ailesi ile birlikte bindikleri geminin batması sonrasında kurtulup, bir Bengal kaplanı ile 227 gün boyunca Pasifik Okyanusunda bir kurtarma filikasında verdiği hayatta kalma mücadelesi konu edilir. Film açıkça verilen “Allah inancına götüreceği” mesajı yanında, kullanılan çok sayıda metafor ile seyirciyi derinden etkilemeyi başarmış, sinemanın din konusunda nasıl kullanılabileceğinin muhteşem bir örneğini vermiştir. Filme göre Pi çocukluğundan itibaren inançla ilgili sorgulamaları olan; hayatın anlamını bulmaya özellikle Tanrı’yı tanımaya çalışan bir gençtir. Çocukluğunda bir Hindu olmanın yanında onu namaz kılan bir Müslüman ve vaftiz olmak isteyen bir Hıristiyan olarak görmek mümkündür. Bu dinlerin bir arada olup olamayacağını sorgular. Babasının “Her şeye aynı anda inanmakla, hiçbir şeye inanmamak arasında fark yoktur.” sözü üzerine bu dinlerin hepsinin birden müntesibi olamayacağını kavrar ama bu onun yekdiğerini anlamasını engellemez. Günümüzde dinlerin savaş sebebi olarak görülmesi, İslamofobinin bilinçli bir biçimde güçlendirilmesi karşısında Life of Pi gibi filmler, sinemanın bu hususta söyleyeceği çok sözü olduğunu göstermektedir
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | September 15, 2015 |
Published in Issue | Year 2015 |