The woman, who is positioned according to the man in the Patriarchal order, is expected to be a good wife, a good lover, a good mother etc. Cinema, a medium of mass communication, undertakes the task of reinforcing this stereotypical perception that society imposes on women. In cinema, which is under the domination of the masculine discourse, the woman is in the secondary position and in specific patterns; weak, needy, entertainer of a man, entertaining personality, and often represented as a sexual object. The female image reflected to the silver screen is not the reflection of the woman herself, but the reflection of the desire of the man. Feminist critics who are disturbed by the fact that a woman turns into a sexual object at a man’s disposal through the cinema; are struggling for women to exist as a “woman” in the cinema. The movies trying to break the masculine discourse in the cinema are generally called feminist films. In recent times, female directors and feminist filmmakers in Turkey have succeeded in impressing he audience with different narrative styles and original stories. One of the directors who entered the struggle to produce films which represent a woman’s self identity by removing the imposed female image is Ilksen Başarır. The director's first film, Love in Another Language, which has succeeded to get out of male-dominated discourse by processing male and female characters with her style, will be examined within the framework of the feminist theory. Love in Another Language, reflected to the silver screen by a female director, is important both in breaking the discourse and the traditional female perception, and in this way leaving a strong female image to the cinema.
Ataerkil
düzen içinde erkeğe göre konumlanan kadından; iyi bir eş, iyi bir sevgili, iyi
bir anne vb. olması beklenmektedir. Bir kitle iletişim aracı olan sinema,
toplumun kadına yüklediği bu basmakalıp anlayışı pekiştirme görevini
üstlenmektedir. Eril söylemin egemenliği altında olan sinemada kadın ikincil
konumda ve belirli kalıplar
çerçevesinde; güçsüz, yardıma muhtaç, erkeği eğleyen, eğlendiren rollerde ve
çoğu zaman cinsel bir nesne olarak temsil edilmektedir. Peyazperdeye yansıyan
kadın imgesi, özne olarak kadın kendisinin yansıması değil, erkeğin arzunun
yansımasıdır. Kadının, erkeğin elinde sinema aracılığıyla cinsel bir nesneye
dönüşmesinden rahatsız olan feminist eleştirmenler; sinemada kadının kadın
olarak var olabilmesinin mücadelesini vermektedirler. Sinemada hâkim eril
söylemi kırmaya çalışan filmlere genel olarak feminist film denilmektedir. Türkiye’de son dönemde kadın
yönetmenler ve feminist sinemacılar, özgün öyküleri ve farklı anlatı tarzları ile
seyirciyi etkilemeyi başarmışlardır. Topluma dayatılan kadın imajının dışına çıkartarak;
kadının öz kimliğiyle temsil edildiği filmler üretme çabası içine giren
yönetmenlerden birisi de İlksen Başarır’dır. Filmlerinde kadın ve erkek
karakterleri ele alış biçimi ile eril egemen söylemin dışına çıkmayı başaran
yönetmenin ilk filmi olan Başka Dilde Aşk
(2009), feminist teori çerçevesine incelenecektir. Bir kadın
yönetmen tarafından beyazperdeye aktarılan Başka
Dilde Aşk, hem söylemi, hem geleneksel kadın bakışını kırması, hem de bu yolla
sinemaya güçlü bir kadın imgesi bırakması bakımından önemlidir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | January 30, 2019 |
Submission Date | September 7, 2018 |
Published in Issue | Year 2019 |