Gizlenmemişlik üzerine ontolojik ve epistemolojik bir farkındalığa karşılık
gelen aletheia, Platon ve Heidegger›in düşünce dizgesinde temel bir konuma
sahiptir. Her iki düşünür de kavramın yalnızca kökenine ve olanağına ilişkin
bir inceleme yapmakla kalmamış aynı zamanda kavramın sanat yapıtı ile olan
ilişkisinde açığa çıkan varoluş biçimlerinin kökensel değerine ilişkin bir sorgulama
gerçekleştirmişlerdir. Biliş ve varoluş arasındaki ilinti, kendisinden hakikatin
bilinebileceği varoluş biçimleri zemininde değerlendirildiğinde Platon için insanın
akıl ve beden kapasitesinin kendi ontik ve epistemolojik varlığıyla doğrudan
ilişkilendirildiği hiyerarşik bir onto-pistemolojik kavrayışa; Heidegger için ise
ontik olanın, yalnızca ontik olan olması yeterliliğinde bilmeye kapı araladığı
ve bu sayede de sanat yapıtı varoluşu dahil her bir varoluşun bilme edimiyle
ilişkilendirilebildiği bir kavrayışa çıkmaktadır.
The concept of Aletheia which corresponds to an epistemological and
ontological awareness over about the disclosedness, occupies fundemental places in
the thought-systems of both Heidegger and Plato. Either of the philosophers have
not only made an examination on the origin and the possibility of this concept;
but they have also made an inquiry on the original value of its existence-forms,
which are revealed in the relationship of the concept with the work of art. The
relation between cognition and existence is a hierarchical onto-epistemological
conception of Plato, where the human mind and body capacity is directly related
to its ontic and epistemological existence when evaluated in the context of the
forms of existence that it can know the truth from; for Heidegger, the ontic opens
a door to knowing that because it merely an ontic is, and in this way comes an
understanding that every existence, including the existence of the artwork, can be
associated with the act of knowing.
Bölüm | Makaleler |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Nisan 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Sayı: 2 - 2017 |