This study evaluates and displays the deficiencies of the philosophical arguments produced for the humanitarian crisis with immense waves of immigration and immigration demands in recent years. Some of the philosophers such as Carens, Kukathas, Wilcox and Blake argued that the borders should be opened to all migrants imperilled; other thinkers such as Miller, Wellman, Rawls, Kymlicka and Walzer argue that states also have rights to close their borders to immigrants and even to refugees. Pogge and Wellman justify our moral duty to help people either poor or under political pressure without admitting them as immigrants but giving aids outside of the borders. In fact, most liberal egalitarian justice theorists cannot defend the thesis of opening borders unconditionally because migration is a much more complicated issue than how justice is distributed at the national level. In this study, first, the arguments of the different approaches such as, open borders, closed corders and prevention of domination as an alternative attitude are assessed. Then, it is emphasized that the demand for opening borders ignores many potential dangers (emerging mafiatic sectors, security threats, hunger, poverty, unemployment, not being able to participate actively in public life, etc.) for both migrants and existing citizens. On the other hand, the approach of closing borders to immigrants neglects the right of refugees and immigrants to life by ignoring the share of affluent countries in wars and global poverty. Defending closed borders, Wellman and Pogge draw attention to the phenomenon of domination, and argue that domination must be prevented by providing material and technical assistance (and also military intervention) to those outside the borders.
In this study, it is revealed that we are morally responsible for people under domination and especially those who fight life and death, but the content and scope of this moral obligation should be determined by considering the domination relations on both sides of the border. The phenomenon of immigration and the fundamental human rights violations faced by immigrants should be discussed on a different level than the dilemma of the rights of the sovereign states on the one hand the rights of refugees or immigrants on the other. Without constructing permanent mechanisms to prevent domination, more serious dangers await immigrants, both inside and outside.
Bu çalışma, son yıllarda muazzam düzeyde artan göç dalgalarıyla ve göçmenlik talepleriyle yaşanan insanlık krizine yönelik üretilen felsefi argümanları değerlendirmekte ve eksiklerini sergilemektedir. Felsefecilerden Carens, Kukathas, Wilcox ve Blake gibi bazıları sınırların zor durumdaki göçmenlerin tamamına açılması gerektiğini savunurken; Miller, Wellman, Rawls, Kymlicka ve Walzer gibi diğer düşünürler, devletlerin de hakları olduğunu ve dilediğinde sınırlarını dilediği göçmenlere veya mültecilere kapatabileceğini savunurlar. Pogge ve Wellman, yoksul, siyasi baskı altında ve/veya savaş koşullarında yaşayan insanlara sınırların dışında yardım etme ödevini gerekçelendirirler. Esasen liberal eşitlikçi adalet kuramcılarının çoğu, göç konusunda koşulsuz şartsız sınırların açılması tezini savunamamaktadırlar zira göç olgusu ulusal düzeyde adaletin nasıl dağıtılacağından çok daha çetrefilli bir konudur. Bu çalışmada, sınırların göçmenlere açılması, sınır kontrolünün devletin hakkı olduğu ve sınırların dışındaki tahakkümün engellenmesi olarak adlandırılabilecek yaklaşımların argümanları değerlendirilerek; sınırların açılması talebinin hem göçmenler hem de mevcut vatandaşlar açısından pek çok olası tehlikeyi (aracı mafyatik sektörlerin doğması ve beslenmesi, güvenlik tehdidi, açlık, yoksulluk, işsizlik, kamusal yaşama aktif katılamama vb.) göz ardı ettiğini vurgulanmaktadır. Öte yandan, sınırların göçmenlere kapatılması yaklaşımı ise, göç edilmek istenilen ülkelerin savaşlardaki ve küresel yoksulluktaki payını görmezden gelerek, mültecilerin ve göçmenlerin yaşam hakkını hiçe sayar. Sınırların açılmaması gerektiğini savunanlardan Wellman ve Pogge tahakküm olgusuna dikkat çekerek, sınırların dışındakilere maddi ve teknik yardım sağlayarak ve askeri müdahaleyle tahakkümün önlenmesi gerektiğini savunurlar.
Bu çalışmada, tahakküm altındaki ve özellikle ölüm kalım savaşı veren insanlara karşı ahlaki olarak yükümlü olduğumuz ama bu ahlaki yükümlülüğün içeriğinin ve kapsamının sınırların iki tarafındaki tahakküm ilişkilerini göz önünde bulundurarak belirlenmesi gerektiği ortaya konulmaktadır. Göç olgusu ve göçmenlerin maruz kaldıkları tahakküm ve temel insan hakları ihlalleri, bir tarafta egemen devletlerin hakları diğer tarafta mültecilerin veya göçmenlerin yaşama hakkı ikileminden farklı bir düzlemde tartışılmalıdır. Tahakkümü önleyecek kalıcı mekanizmalar yaratılmadan, göçmenleri içeride de dışarıda da ölümden daha ciddi tehlikeler beklemektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Nisan 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 1 |