In addition to being a guide to salvation for humanity, the Qur'an is a rich source of information. Some of the information provided by the Holy Qur'an is information about the previous nations and the news about beliefs, morals, moral values and legal transactions within this information. In the Qur'anic parables, the normative rules of the earlier nations and divine religions are also discussed in terms of jurisprudence. The evidence of shar’u men kablena (the shar’u of those before us) has been established. This is because the Qur'an contains information that can be the subject of many branches of science. The binding nature of the legal transactions mentioned in the Qur'anic parables for Muslims has been handled within the scope of shared men kablena, usually in the form of a triple classification: In the first group, there are the sharī'ahs for which there is evidence that they are null and void for Muslims. There is a consensus that they are not binding. The second group in-cludes the Shari'ahs, for which there is evidence that they are valid for Muslims. The third group consists of those Shari'ahs for which there is no evidence that they are repealed or binding on Muslims. There is no disagreement among the jurists about the sharī'ah value of the first two groups of sharī'ahs. Still, a dispute arose only over the binding nature of the third group of sharī'ahs, and the scholars of usul have taken two different positions on them: positive and negative. The Mutazilite jurists did not consider any of the previous Sharî'ahs binding on the Prophet (pbuh) and his ummah, either before or after the Prophethood. Although there were differences of opinion among the Shafi'i jurists on the subject, the final opinion of the sect was negative. Abū Ishāq al-Shīrāzī (476/1083), who had embraced the nongenerated shar'u men kablāyah in his earlier works, rejected it in all its forms in his last extant work. Imam al-Haramayn al-Juwaynī (478/1085) and Imam al-Ghazālī (505/1111) seem to have accepted the previous sharī'ah that had not been abrogated. Due to the ambiguity of al-Ghazālī's statements and their openness to different interpretations, his view was presented as negative by later jurists. The views of Shāfiʿī jurists on the subject changed with Fakhr al-Dīn al-Rāzī (606/1210), and the view that shar'u men kablenān in any of its forms is not binding was adopted and established by his successors al-Sayfeddīn al-Āmidī (631/1233), Ṭāj al-Dīn al-Urmawī (653/1255) and Sirāj al-Dīn al-Urmawī (682/1283). This view was recorded by the later Shafi'i jurists Qāḍī Baydāwī (685/1286) and Ṣāj al-Dīn al-Subkī (771/1370). The Mālikī jurists Ibn al-Hājib (646/1249) and Shahāb al-Dīn al-Qarāfī (684/1285), as a consequence of the opinion of the imams of the sect, regar-ded the non-generated shar'u men kablāyah as shar'i evidence. Despite the differences of opinion among the mutakallimūn jurists on the subject, the jurists Abu Bakr al-Jassas (370/981), Abū Zayd al-Dabūsī (430/1039), Shams al-eimme al-Sarahsī (483/1090), and Abū al-ʿUsr Fakhr al-Islam al-Pazdawī (482/1089), as well as Muhammad b. Hasan al-Shaybānī, one of the imams of the sect. Hasan al-Shaybānī (189/805), who is one of the imāms of the sect, they considered the shar'ū men kablāyah, which is included in the nafs but has not been abrogated, as a sharī'ah evidence. The Hanafī jurists Mu-zaffar al-Dīn Ibn al-Sāāṭī (694/1295), Sadr al-Sharī'a al-Sānī al-Bukhārī (747/1346), Ibn al-Humām (861/1457), Ibn 'Amīr al-Hāj al-Khalabī (879/1474), and Muhib-bollāh b. 'Abd al-Shāshūr al-Bihārī (1119/1707), who belonged to the memzūj method, adopted the views of the sects on the subject. Altho-ugh there are differences of opinion in the methodology, the works of the sects' furu al-fiqh include the provisions of the Shari'ah of the previous nations, which are included in the Qur'an and for which there is no evidence that they have been abrogated. As such, there are some rulings in the Qur'anic parables. For example, a number of rulings and contracts, such as mujāyah, drawing lots, qisas, bailment, and the contract of ijārah, are based on the sharī'ahs of previous nations. Although there are differences of opinion in theory, there is no difference in practice and the differences of opinion remain superficial. While the proponents of the positive view adopted and developed the laws of the previous nations as a new evidence under the name of shar'u men kablena, the opponents of the negative view considered them as part of the Kitāb and Sunnah.
Kur’ân-ı Kerim insanlık için bir kurtuluş rehberi olmanın yanında, zengin bir bilgi kaynağını teşkil etmektedir. Kur’ân-ı Kerim’in verdiği bilgilerden bir kısmı da önceki ümmetlere ait bilgiler ve bu bilgiler içinde yer alan inanç, ahlak, manevi değerler ve hukukî muamelelerle alakalı haberlerdir. Kur’ân kıssalarında önceki milletlere ve ilahi dinlere ait normatif kurallar, fıkıh usulü açısından da ele alınmış ve bunun için şer’u men kablenâ (bizden öncekilerin şerîatı) delili teşkil edilmiştir. Bu, Kur’ân-ı Kerim’in pek çok ilim dalına konu olabilecek bilgiler ihtiva etme özelliğinden ileri gelmek-tedir. Kur’ân kıssalarında geçen hukukî muamelelerin Müslümanlar için bağlayıcı oluşu, şer’u men kablenâ kapsamında, genellikle üçlü tasnif şeklinde ele alınmıştır: Birinci grupta; Müslümanlar için mensuh olduğuna dair delil bulunan şerîatler yer almakta ve bunların bağlayıcı olmadığı hususunda görüş birliği bulunmaktadır. İkinci grupta; Müslümanlar için geçerli olduğuna dair delil bulunan şerîatler yer almaktadır. Üçüncü gruptaysa; Müslümanlar için mensuh ya da bağlayıcı olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmayan şerîatler yer almaktadır. Usulcüler arasında ilk iki grupta yer alan şerîatlerin şer’î değeri hakkında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamakta, sadece üçüncü grupta yer alan şerîatlerin bağlayıcılığı üzerinde ihtilaf baş göstermiş ve usul âlimleri bunlar hak-kında müsbet ve menfi şeklinde iki ayrı tutuma sahip olmuşlardır. Mu’tezile usulcüleri, gerek bi’setten önce gerekse sonra önceki şerîatlerin hiçbirini Hz. Peygamber (s.a.v.) ve O’nun ümmeti için bağlayıcı görmemişlerdir. Şâfiî usulcüler arasında konu hakkında görüş ayrılıkları belirmiş olmakla beraber mezhebin nihâî görüşü menfi olarak neticeye bağlanmıştır. Ebû İshâk eş-Şîrâzî (476/1083), önceki eserlerinde neshe uğramamış şer’u men kablenâyı benimsemişken günümüze ulaşan son ese-rinde bütün türleriyle onu reddetmiştir. İmamü’l-Haremeyn el-Cüveynî (478/1085) ve İmam Gazzâlî (505/1111), neshe uğramamış önceki şerîatleri kabul ettikleri anlaşılmaktadır. Gazzâlî’nin ifadelerinin kapalılığından ve farklı yorumlara açık olmasından dolayı, sonraki usulcüler tarafından onun görüşü menfi olarak sunulmuştur. Şâfiî usulcülerin konu hakkındaki görüşleri Fahreddin er-Râzî’yle (606/1210) değişmiş ve hiçbir türüyle şer’u men kablenânın bağlayıcı olmadığı görüşü kendi-sinden sonra gelen Seyfeddîn el-Âmidî (631/1233), Tâceddîn el-Urmevî (653/1255) ve Sirâceddîn el-Urmevî (682/1283) tarafından benimsenerek yerleşmiştir. Bu görüş müteahhir Şâfiî usulcüleri Kâdî Beydâvî (685/1286) ve Tâceddin es-Sübkî (771/1370) tarafından kaydedilmiştir. Mâlikî usulcüleri İbnü’l-Hâcib (646/1249) ve Şehâbeddin el-Karâfî (684/1285), mezhep imamlarının görüşünün bir neticesi olarak neshe uğramamış şer’u men kablenâyı şer’î delil addetmişlerdir. Mütekellimîn usulcü-lerin konu hakkındaki görüş ayrılıklarına karşın fukaha usulcüleri Ebû Bekr el-Cessâs (370/981), Ebû Zeyd ed-Debûsî (430/1039), Şemsü’l-eimme es-Serahsî (483/1090) ve Ebü’l-Usr Fahrü’l-İslâm el-Pezdevî (482/1089), mezhep imamlarından Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin (189/805) görü-şünden hareket-le bir bütün olarak, naslarda yer alıp da neshe uğramamış şer’u men kablenâyı şer’î bir delil saymışlardır. Memzûc metod mensubu Hanefî usulcüler Muzafferüddîn İbnü’s-Sââtî (694/1295), Sadrüşşerîa es-Sânî el-Buhârî (747/1346), İbnü’l-Hümâm (861/1457), İbn Emîru Hâc el-Halebî (879/1474) ve Muhibbullah b. Abdüşşekûr el-Bihârî (1119/1707), mezheplerinin konu hak-kındaki görüşlerini benimsemişlerdir. Usul-de her ne kadar görüş ayrılıkları bulunsa da, mezheple-rin fürû-i fıkıh eserlerinde, naslarda yer alıp hakkında neshedildiğine dair delil bulunmayan önceki ümmetlerin şeriatlerine ait hükümler yer al-maktadır. Bu kabilden olmak üzere Kur’ân kıssalarında birtakım hükümler bulunmaktadır. Örneğin; mühâyee, kur’a çekimi, kısas, kefâlet ve icâre akdi gibi bir takım hüküm ve akitler, önceki ümmetlerin şerîatlerine dayanmaktadır. Teoride görüş farklılık-ları olsa da pratikte bir fark bulunmamakta ve görüş ayrılıkları yüzeysel kalmaktadır. Müsbet görüş mensupları öncekilerin hukukunu şer’u men kablenâ adıyla yeni bir delil olarak benimseyip geliştir-mişken menfi görüş mensupları bunları Kitâb ve Sünnet kapsamında değerlendirmiştir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2024 |
Submission Date | February 3, 2024 |
Acceptance Date | May 2, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 |
Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.