The dialectical relationship between the
“distinctive” and “solid” characteristics of objects and the “fluid” nature of
consciousness, constituting the epistemology of modernist aesthetics,
concurrently has shaped the literary creativity of Virginia Woolf, one of the
most important representatives of modernist literature. The success of Woolf's
fiction, in which the literary perspective constantly shifts from the
subjective consciousness of different characters to the depictions in rich
metaphorical language and almost with an impressionist rigor the color, texture
and spatial relationship of objects, stems from her understanding and
successfully recreating the epiphanic characteristics of objects corresponding
with the affect of the modernist characters. In this context, Woolf's Solid
Objects, which we will discuss in this study, becomes meaningful as such.
The story is about a promising politician John, who one day suddenly decides to
obsessively collect lifeless, stone-like “solid” objects, and these objects
gradually ‘capture’ his consciousness, both literally and metaphorically, to
create a new reality. This is in line with the idea that Sigmund Freud's
“Mourning and Melancholy” (1917) suggested that melancholia, which he later
developed in his subsequent texts, caused an initial loss and that our
identification with the lost object is in fact a futile effort of suppressing
our urge to “return to the inanimate”. In addition, modernism, where “all that
is solid has melted”, where daily life, values and human
relations are constantly shifting, and the crisis environment referred by Julia
Kristeva as “symbolic negation of loss” are also conducive to the artistic
expression of melancholia. Obsessive quest for absolute truth characteristic of
the pre-modern era was replaced by objective relativism, thus led the modern
subject, and therefore the modernist characters in literature, to ontological
loneliness, existential stringency, and necessary self-reflexivity. Similarly,
we can see the self-reflexive feature of modernist literature as a melancholic
reflection of the longing of the modernist subject for the bygone “firm and
indivisible unity”. As it is seen, the concept of melancholy appears in
multiple levels in modernist literature, and especially when we examine
carefully, Woolf's corpus provides a generous field of research. With that
being said, the aim of this study is to examine the relationship between
modernist literature and melancholy aesthetics in the context of Woolf's Solid
Objects and to trace the organic link between object/subject relationship
and melancholy.
Nesnelerin “katı” ve “belirgin” özelliği ile
bilincin “akışkan” doğası arasındaki diyalektik ilişkisellik, modernist
estetiğin epistemolojisini oluşturmakla birlikte, modernist edebiyatın en
önemli temsilcilerinden Virginia Woolf’un yazınsal yaratıcılığını da önemli
ölçüde şekillendirmiştir. Yazınsal perspektifin farklı karakterlerin öznel
bilincinden, empresyonist bir üslupla nesnelerin rengine, dokusuna ve mekansal
ilişkisine dair metaforlarla zengin bir dille betimlemelere değin sürekli
birbirini izlediği Woolf yazınının başarısı, nesnelerin epifanik özellikleri
ile yarattığı modernist karakterlerin duygulanımlarıyla örtüşmesini çok iyi
kavramasından ve bunu yapıtlarında ustalıkla yansıtmasından ileri gelmektedir.
Bu bağlamda, Woolf’un bu çalışmada ele alacağımız Katı Nesneler (Solid
Objects) başlıklı öyküsü özel bir anlam taşımaktadır. Öykü gelecek vadeden
politikacı John’un günün birinde aniden cansız, taş gibi “katı” nesneleri
takıntılı bir halde toplamaya karar vermesi ve bu nesnelerin giderek John’un
bilincini gerek asıl itibarıyla gerekse metaforik olarak “ele geçirerek” yeni
bir gerçeklik oluşturmasından bahsetmektedir. Bu durum
Sigmund Freud’un “Yas ve Melankoli” (1917) metninde ortaya attığı ve daha
sonraki metinlerinde geliştirdiği melankolinin ilksel bir kaybın yol açtığı ve
adeta beyhude bir çabayla yitirilen nesne ile özdeşleşmemizin aslında “cansız
olana geri dönme” dürtümüzü bastırmaya çalıştığımız fikriyle örtüşmektedir.
Bunun yanı sıra, “katı olan her şeyin buharlaştığı”, gündelik hayatın,
değerlerin ve insan ilişkilerinin sürekli değişime uğradığı modernizm ve
akabinde yarattığı kriz ortamı, Julia Kristeva’nın belirttiği gibi “simgesel
olarak kaybı zorunlu kılan” melankolinin sanatsal ifadesi için de elverişli
ortam hazırlamıştır. Modern öncesi dönemin mutlak doğru anlaşıyının yerini
nesnel göreceliliğe bırakması modern özneyi ve dolayısıyla edebiyattaki
modernist karakterleri ontolojik yalnızlığa, varoluşsal sıkışıklığa ve zorunlu
özdüşünümselliğe sürüklemiştir. Benzer şekilde modernist edebiyatın
özdüşünümsellik özelliğini, modernist öznenin önceki “sabit ve bölünmez”
birliğe duyduğu özlemin melankolik bir yansıması olarak da görebiliriz.
Görüldüğü üzere melankoli kavramı modernist edebiyatta bir kaç düzlemde
karşımıza çıkmakta ve özellikle de dikkatle incelediğimiz zaman Woolf’un
külliyatı konuyla ilgili varsıl bir inceleme alanı sunmaktadır. Tüm
söyleneneler ışığında bu çalışmanın amacı modernist edebiyat ve melankolik
estetik ilişkisini Woolf’un Katı Nesneler öyküsü bağlamında inceleyerek
nesne/özne ilişkisi ile melankoli arasındaki organik bağın izini sürmektir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Creative Arts and Writing |
Journal Section | Turkish language, culture and literature |
Authors | |
Publication Date | November 21, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 RumeliDE 2019.Ö6 - Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Uluslararası Filoloji Çalışmaları Konferansı |