Kırım toprakları, 20. asırda bilhassa Sovyet politikalarıyla çetin bir var olma mücadelesine sürüklenmiş ve bu mücadeleye katılan yahut tanıklık eden edipler, yaşananları çarpıcı şekilde eserlerine taşımıştır. Söz konusu edipler arasında, kitaplarını yazdığı Türkiye Türkçesinde geniş bir okur kitlesi kazanan Cengiz Dağcı, akla ilk gelen isimlerdendir. Çoğu roman türündeki eserlerini sarsıcı hikâyeler üzerine kuran Dağcı, otobiyografik yönü daima ilgi toplayan anlatılar üretmiştir. Hatıralarda Cengiz Dağcı (1998) isimli kitabında kendi yaşamından sahneler paylaşan Dağcı, Kırım Türklerinden biri olarak yurdundan koparılışını hatırlar ve hatırlatır. Kırım Türklerinin acılarını, meşakkatlerle dolu yaşamıyla temsil eden bir başka isim, hatıratını dikte ettirmek suretiyle yazdıran Şevki Bektöre’dir. Kırımlı şair ve öğretmen Bektöre’nin yaşamına dayanan bir anlatı olarak Volga Kızıl Akarken (1965), tehlikeli görülen milliyetperver aydınların maruz kaldığı muamelenin bir hülasası olarak okunabilir. Bektöre’nin uzun bir esaret ve sürgün dönemi boyunca kendisine yaşatılanları, şahit olduğu sahneleri aktardığı bu eser âdeta okuru dehşetli bir tanıklık kitabının ağırlığından kurtarmak istercesine tahkiyeye yaklaşır. Buna karşın metnin arka planındaki tarihsel süreç hatırlandığı anda, eseri var eden hakikat yükü tekrar açığa çıkar. Dağcı ve Bektöre’nin yaşamlarından beslenen bu metinler, esasen bütün bir milletin kolektif bilincine ait çizgiler sunmaktadır. Nitekim eserlerin ikisinde de Sovyet tahakkümünün yaygın bir uygulaması olan sürgün ve esaret sorununa yer verilirken hürriyet fikri değer kazanır. Nihayetinde, yurdundan koparılan insanların ıstırapları da esirliğin açtığı yaralar da hürriyetin önemini kavramak için birer merhaleye dönüşür. Bu çalışmada, aynı tarihsel sürecin mahsulü olan iki hatırat bir arada değerlendirilmiş ve insani acıların metinlerdeki yansımaları üzerinde durulmuştur.
While Crimea experienced a difficult period with Soviet policies in the 20th century, this process was also reflected in literary works. Sharing scenes from his own life in his book Hatıralarda Cengiz Dağcı (1998), Dağcı remembers and reminds us of being torn away from his homeland as a Crimean Turk. Another name that represents the suffering of the Crimean Turks with his life is Şevki Bektöre. Volga Kızıl Akarken (1965), can be read as an epitome of the treatment of nationalist intellectuals who were deemed dangerous. This work, in which Bektöre conveys his experiences during a long period of captivity and exile, approaches narrative as if to relieve the reader from the weight of a horrific book of testimonies. However, once the historical process behind the text is remembered, the truths that brought the work into being are revealed again. These texts, inspired by the lives of Dağcı and Bektöre, essentially present traces of the collective consciousness of an entire nation. In both works, the idea of freedom gains value while addressing the issue of exile and captivity, which is a common practice of Soviet domination. Ultimately, the suffering of people torn from their homeland and the wounds inflicted by captivity become stages in understanding the importance of freedom. In this study, two memoirs that are the products of the same historical process were evaluated together and the reflections of human suffering in the texts were emphasized.
| Primary Language | Turkish |
|---|---|
| Subjects | Modern Turkic Languages and Literatures (Other) |
| Journal Section | Articles |
| Authors | |
| Publication Date | October 30, 2025 |
| Submission Date | December 29, 2024 |
| Acceptance Date | April 22, 2025 |
| Published in Issue | Year 2025 Issue: 60 |