İnsan, diğer tüm canlı organizmalarla benzer biçimde davranışsal
olarak hayatta kalmaya çalışırken, diğer canlı organizmalardan farklı şekilde
ölümlü olduğunun bilincinde olduğundan ölümsüz gördüğü ya da
kendisinden daha çok uzun süre var olacağını düşündüğü yapılar ile
bütünleşerek ölümlü olmanın yarattığı stresle baş etmeye çalışmaktadır.
Cinsellik ve çocuk sahibi olma gibi davranışlar diğer canlı organizmalarla
ortak hayatta kalma yönlerimiz iken; bir ulusa ait olma, bir eser bırakma,
hayatta kalmak için öteki üstünde egemenlik kurma gibi çabalar ise salt insan
türüne ait hayatta kalma stratejileri olarak görülmektedir. Bu stratejilerin en
karmaşığı insan türünün kendi türüyle yapığı savaşlardır. Tüm bu savaşlarda
ölümün kendisi, yok olmanın değil, kendi varlığının bir ilanı olarak işlev
görmektedir. Bu yönüyle her ölüm psikodinamik olarak kendi yaşamımızın, yani hayatta kalışımızın bir ilanı gibidir. Bu nedenle bilinçaltı düzlemde
savaşlar, hayatta kalışımızın kaçınılmaz tek yoludur. Freud’un kişiliğimizin
en ilkel yönü olarak gösterdiği “id”in içinde yaşama vurgu yapan “libido”
kadar ölümü ve saldırganlığı emreden “tanatos”un varlığı da tüm katabolik
süreçlerin hayatta kalmaya odaklandığını açıkça ortaya koymaktadır. Stres
kavramı üzerine ortaya atılan kuramlar çerçevesinde, bireyin içsel olarak
yaşadığı stres durumlarının dışsal çatışmaların ve savaşların altında nasıl yer
aldığını incelemek, bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Aralık 2018 |
Gönderilme Tarihi | 15 Ekim 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Sayı: 2 |