Tabiat şartlarına bağlı olarak yerleşim merkezlerini belirleyen, ekonomik hayatı yönlendiren, tarihî gelişmelerde önemli bir rol oynayan coğrafyanın, bölgede yaşayan insanların fizyoloji ve psikolojilerini etkilemekle kalmayıp, zihniyetleri üzerinde de güçlü etkilere sahip olduğu artık bilinmektedir. Üstelik bir ülkenin coğrafyası, özellikle uluslararası ilişkiler ve daha çok da küresel güç ilişkileri açısından yakın dönem araştırmalarında çokça dikkate alınan bir özellik oldu. Bir ülke coğrafyasının değerli maden ve özellikle de enerji kaynaklarına yakınlığı/irtibatı, kıtalararası konumu, o ülkenin/devletin siyasi, iktisadi, askeri kaderini doğrudan etkilediği artık hemen herkesin bildiği bir durum. Bir başka söyleyişle her ülkenin jeopolitik konumunun, o ülkenin kaderini birçok bakımdan belirlediği, çoktandır hemen herkes tarafından biliniyor. 20. yüzyıl itibarıyla bunu en iyi bilenler ise bizleriz; yani Türkiye’de yaşayanlar. Elbette ki Türkiye’nin (Anadolu’nun) jeopolitik konumu, 19. yüzyıl veya öncesi zamanlarda da önemliydi. Jeopolitik konumu Türkiye’yi uluslararası güç ilişkilerinin değişmeyen öznesi veya nesnesi kılmıştı. Ancak zaman Türkiye’nin bu özelliğini azaltmadı, hatta çoğalttı. Asya ve Avrupa’nın hatta Afrika’nın kesişim noktasında bulunması, enerji kaynaklarına yakınlığı, Doğu-Batı dünyalarının ortasında yer alması, İslam-Hıristiyan dünyanın kesişim hattında konumlanmış bulunması, Sosyalist bloka sınır olması… Türkiye’yi 20. yüzyılın küresel ilişkiler açısından çift kutuplu dünyasında birçok problemle karşı karşıya bıraktı ve bırakmaya da devam ediyor. Jeopolitik konumu birçok bakımdan Türkiye’yi uluslararası ilişkilerin öznesi veya nesnesi kıldı ve kılmaya devam ediyor.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Mayıs 2022 |
Gönderilme Tarihi | 3 Aralık 2021 |
Kabul Tarihi | 15 Mart 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |