Türkiye’de laiklik ilkesi, 1922’den 1937’ye kadar adım adım gerçekleştirilen düzenlemelerle kabul edildi ve 1937’de devletin bir niteliği olarak anayasadaki yerini aldı. Erken Cumhuriyet döneminde sadece siyasal ve hukuksal düzenin değil, aynı zamanda sosyal hayatın laikleştirilmesi hedeflendi. Bu nedenle din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıyla yetinilmeyerek, bu ayrılığın devlet kontrolü altına alınması şeklinde katı bir laiklik anlayışı benimsendi. Cumhuriyet’in hukukta ve siyasette laikleşme hedefi gerçekleşti, fakat toplum genelinde aynı başarı sağlanamadı; laiklik, toplumun her kesiminde karşılık bulamadı. 1945’e kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin uyguladığı sıkı laiklik politikası, bu tarihten itibaren çeşitli iç ve dış etkenlere bağlı olarak çok partili sisteme geçilmesiyle yumuşamaya başladı. Çünkü yeni siyasi partilerin kurulmasıyla, laiklik karşıtlarının eleştirileri ve talepleri dile getirilmeye başlandı ve partiler arasındaki rekabet nedeniyle, Atatürkçü laiklik anlayışından uzaklaşan düzenlemeler gerçekleştirildi. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’den itibaren bu uzaklaşma daha bariz bir biçimde görüldü. Parti Programı’nda laikliği tanımlayan ve Hükümet Programı’nda din ve devlet işlerinin ayrılığının önemine vurgu yapan Demokrat Parti, iktidarda bulunduğu yıllarda bir yandan Atatürk ve laiklik karşıtlarına karşı tavır sergilerken, öte yandan laikliği farklı yorumlayarak, laiklik ilkesiyle açıklanamayan düzenlemeleri de gerçekleştirdi. Bu dönemde, parti içinden ve dışından Atatürkçü laiklik anlayışını ve uygulamalarını hedef alan ve zaman zaman hakaret boyutuna varan düşünce beyanlarının artmasına da göz yumuldu. Demokrat Parti iktidarının eski gücünü ve desteğini yitirmeye başladığı son dönemlerinde de din yine siyasete alet edilerek ve laiklik ilkesi hırpalanarak yandaş kazanılmaya çalışıldı.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk (Diğer) |
Bölüm | CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK HUKUKUNUN GELİŞİMİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Kasım 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |