“Bilen varlık” ve “eyleyen varlık” olmak üzere iki tip özne tanımı olduğun söyleyebiliriz. Saf “eyleyen varlık” anlamıyla hukukun öznesi yalnızca asli kurucu iktidar olabilir. Bütün diğer hukuk özneleri “hukuku bilip ona göre eylemek” kapasitesine sahip olmaları gerektiği için aynı anda hem bilen hem eyleyen özne olmak durumundadır. Gerçek kişilerden bağımsız bir bilme ve eyleme kapasitesi olamayacağı için tüzel kişilerin ayrı birer hukuk öznesi olarak kabul edilmesi için bir sebep bulunmamaktadır. Hayvanların hukukun öznesi olup olamayacağı tamamen onların bilişsel kapasitesiyle ilgilidir. Bu anlamda, insan dışındaki çoğu canlı varlık hukukun öznesi olamaz. Yapay zekâ dışındaki cansız varlıkların da yine bilişsel kapasite eksikliği dolayısıyla hukukun öznesi olamayacağını söyleyebiliriz. Haklar açısından ise durum farklı olacaktır. Hak normları genellikle hak sahibi dışındakilere yükümlülük yükleyen normlar olarak anlaşılabilir. Bir başka deyişle, her hak tanıyan normu yükümlülük yükleyen bir norm olarak ve eksiksiz biçimde yeniden ifade edebiliriz. Bundan ötürü, hak sahibi olacak olan varlığın hukuku bilme veya hukuka göre eyleme kapasitesine sahip olması hak normlarının deontik yapısı nedeniyle şart değildir. Bu durumda, hukukun öznesi olamayacağına hükmettiğimiz cansız varlıkların ve hayvanların hak sahibi olabileceklerini söyleyebiliriz.
There are two types of subjects: the “knowing entity” and the “acting entity”. The subject of law in its meaning as the pure “acting entity” can only be the primary constituent power. All other subjects of law must be simultaneously the knowing and the acting subject because they must possess the capacity to know and act according to the law. Whether animals could qualify as subjects of law depends entirely upon their cognitive capacities. It is obvious that living creatures other than human beings will likely fail to qualify as subjects of law. Similarly, inanimate entities other than artificial intelligence would also fail to qualify as subjects of law due to their lack of cognitive capacities. However, the situation is different with respect to rights. Right norms can generally be understood as norms obligating those other than the right holder. In other words, each right norm could be perfectly re-expressed as an obligating norm. Therefore, due to the deontic structure of right norms, the right holders do not have to possess the capacity to know and act according to the law. Consequently, those entities that cannot qualify as subjects of law can perfectly be designated as right holders.
subjectness the subject of law right holder theory of rights obligation
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk Teorisi, İçtihat ve Hukuki Yorum |
Bölüm | KAMU HUKUKU |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 18 Nisan 2024 |
Gönderilme Tarihi | 20 Ocak 2024 |
Kabul Tarihi | 3 Mart 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 28 Sayı: 2 |