Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanlar arasında ortaya çıkan, öncelikle imâmet konusunda başlayan ve tarihi süreç içerisinde farklı konuları da içeren fikir ayrılıkları ve siyasî çatışmalar, beraberinde itikadî açıdan ayrışmayı ve fırkalaşmayı getirmiştir. İtikadî fırkaların ve mezheplerin ortaya çıkmasıyla birlikte Müslümanlar arasında geniş çaplı rekabet ortamı meydana gelmiştir. Bu ayrışmalar sonucunda ortaya çıkan mezhep ve fırkaların gerek izledikleri yöntem gerekse dine daha yakın olmak maksadıyla kullandıkları asıl kaynaklar bakımından, İslâm toplumunun gündemini sürekli meşgul etmiştir. Zira, ilk dönemden itibaren siyasî fırkaların kendi düşünce faaliyetlerini dinle irtibatlandırma çabaları doğal bir durum olarak değerlendirilmiştir. Her bir siyasî akım dinî kaynak arayışına girerek kendi konumlarını meşru kılmak için Kur’an ve sünnetten delil bulma gayretinde olmuşlardır. Sahâbe döneminden itibaren kullanılmaya başlayan ve sonraki dönemlerde gelişerek sistemleşen ehl-i re’y ve ehl-i hadîs kavramları da Müslümanlar arasında ayrışmaya neden olan temel iki kavramdır. Her iki kavram da İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren günümüze gelinceye kadar kullanılagelen kavramlardır. Ancak Kur’an ve sünnette kesin bir hükmü bulunmayan meselelerde, aklî içtihada ve kıyasa başvuran ve Irak Kûfe ekolü olarak da bilinen ehl-i re’y taraftarları, bütün dinî hükümlerin nasların zâhirinde mevcut olduğu fikrini savunan ehl-i hadîs taraftarlarının eleştirilerine sürekli maruz kalmıştır. Ehl-i re’yin en büyük temsilcisi kabul edilen Ebû Hanîfe, bir taraftan re’ye ve kıyasa başvurmuş olması yönüyle, diğer taraftan da Mürcie’den görülmesi nedeniyle bu eleştirilerin merkezinde olmuştur. Yaşadığı dönemde Zâhirî anlayışın en önemli temsilcisi olan İbn Hazm ise düşünce itibariyle ehl-i hadîs tarafında yer almıştır. Temsil ettiği Zâhirî anlayış doğrultusunda gerek Ebû Hanîfe’yi gerekse kendileri gibi düşünmeyen diğer muhalifleri sert bir üslupla tenkide tabi tutmuştur. Hicrî ikinci asrın başından başlayarak dördüncü asrın başlarına kadar devam eden iki asırlık dönem, müctehid imamların yetiştiği, kendilerine ait ictihad metotlarının geliştiği ve fıkıh ilminin tedvin edildiği bir dönemdir. “Medine-Kûfe” ekolleri veya “Hicâzlılar- Iraklılar” şeklinde ortaya çıkan fıkhî ayrışma, II. hicri asırdan itibaren ehl-i re’y ve ehl-i hadîs olarak anılmaya başlanmış ve bu ekolleşme tarih boyunca devam etmiştir. İslâm düşüncesi tarihinde ortaya çıkan mezhep ve fırkaların hemen hepsi dinî düşünce bakımından ya ehl-i re’y ya da ehl-i hadîs anlayışına dayanmaktadır. Geçmişte olduğu gibi günümüzde ortaya çıkan zâhirci, gelenekçi, modernist, selefî cemaat ve fikir akımları da aynı şekilde bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu iki zihniyetten beslenmektedirler. Zâhirî anlayışı temsil eden âlimlerin, iman nazariyesini konu alan eserlerinin günümüze kadar ulaşıp yayımlanmasıyla birlikte özellikle Arap dünyasında sünnete dönme propagandası yapan gelenekçi, radikal ve selefî hareketler üzerinde önemli etkisi olmuştur. Müslüman pek çok kimse böylece amellerine ve siyasi tercihlerine bakılarak değerlendirilmiş ve tekfir edilme yoluna gidilmiştir. Öyle ki Müslümanlar arasında bir çeşit Hâricî fanatizmi yeniden ortaya çıkmaya başlamıştır.
İslâm düşüncesi tarihinde ortaya çıkan mezhep ve fırkalar ehl-i re’y ve ehl-i hadîs taraftarlığı bakımından yeniden değerlendirilmek suretiyle bu iki anlayışın kendilerine nasıl yansıdığı tespit edildiğinde bu iki temel yaklaşımın İslâm’ı anlamada ne kadar önemli olduğu ve bu iki düşünce yapısının bütüm mezhep ve fırkalara uzanan damarlarının bulunduğu anlaşılacaktır. Müslüman grupların iman anlayışı, İslâm’ın ilk yıllarından itibaren geçmişte olduğu gibi günümüzde de Müslümanların birbirlerine ve başkalarına karşı bakış açılarını ve dinî grupların dünya görüşlerini doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle bu iki zihin yapısının iyi anlaşılması ve iman nazariyesinin doğru bir şekilde ortaya konulması, Müslümanların içinde bulundukları trajik durumu anlayıp kavramaları ve yeni çözümler ortaya koymaları konusunda katkı sağlayacağını umuyoruz. Dolayısıyla Müslümanlar arasında geçmişte ve günümüzde yaşanan fikir ayrılıklarını ve çatışma nedenlerini anlayabilmek için İbn Hazm’ın düşünce yapısı ile muhalif durduğu anlayışın iyi tahlil edilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle çalışmamızda İbn Hazm’ın “ehl-i re’y”e bakışı ve günümüze yansımaları konu edinilmiştir.
Mezhepler Tarihi, Ehl-i Hadîs, Ehl-i Re’y, Ehl-i Sünnet, İbn Hazm.
The differences of opinion and political conflicts that emerged among Muslims after the death of the Prophet, which started primarily on the issue of imāmah and included different issues in the historical process, brought with it theological separation and sectarianism. With the emergence of theological factions and sects, a large-scale competitive environment emerged among Muslims. The factions and sects that emerged as a result of these divergences have constantly occupied the agenda of Islamic society in terms of the methods they follow and the main sources they use in order to be closer to religion. Since the first period, the efforts of political factions to link their intellectual activities with religion have been considered as a natural situation. Each political movement searched for religious sources and endeavoured to find evidence from the Qur'an and Sunnah to legitimise their positions. The concepts of Ahl al-Ra'y and Ahl al-Hadīth, which started to be used from the Sahāba period and developed and systematised in the following periods, are two basic concepts that cause divisions among Muslims. Both concepts have been used since the early periods of Islam until today. However, the followers of Ahl al-Ra'y, also known as the Iraqi Kufa school, who resorted to rational jurisprudence and qiyas in matters that did not have a definite ruling in the Qur'an and Sunnah, were constantly subjected to criticism from the followers of Ahl al- Hadīth, who defended the idea that all religious rulings were present in the letter of the texts. Abū Hanīfa, who is regarded as the greatest representative of Ahl al-Ra'y, has been at the centre of these criticisms due to the fact that he resorted to rā'i and qiyas on the one hand, and on the other hand because he was seen as a member of the Murji’ah. Ibn Hazm, who was the most important representative of the Zāhirī understanding in his time, was on the side of Ahl al-Hadīth in terms of thought. In line with the Zāhirī understanding he represented, he criticised both Abu Hanīfa and other opponents who did not think like him in a harsh manner. The two-century period starting from the beginning of the second century of Hijri and continuing until the beginning of the fourth century is a period in which mujtahid imams were trained, their own methods of ijtihad were developed and the science of fiqh was edited. The jurisprudential divergence that emerged as "Medina-Kūfa” schools or "Hejazites-Iraqites" began to be known as Ahl al-Ra'y and Ahl al-Hadīth from the second Hijri century onwards, and this schooling continued throughout history. Almost all of the sects and factions that emerged in the history of Islamic thought are based on either Ahl al-Ra'y or Ahl al-Hadith in terms of religious thought. The Zāhirist, traditionalist, modernist, Salafist communities and intellectual currents that have emerged today, as in the past, are also consciously or unconsciously fed by these two mentalities. When the works of the scholars representing the Zāhirī understanding of the theory of faith reached the present day and were published, they had a significant impact on the traditionalist, radical and Salafist movements that propagated the return to the Sunnah, especially in the Arab world. Thus, many Muslims have been evaluated based on their deeds and political preferences and have been subjected to takfir. So much so that a kind of Khārijite fanaticism began to re-emerge among Muslims. When the sects and factions that emerged in the history of Islamic thought are re-evaluated in terms of Ahl al-Ra'y and Ahl al-Hadith and how these two understandings are reflected in them is determined, it would be understood how important these two basic approaches are in understanding Islam and that these two thought structures have veins extending to all sects and factions. The understanding of the faith of Muslim groups directly affects the perspectives of Muslims towards each other and others and the worldviews of religious groups since the early years of Islam, as in the past and today. For this reason, a good understanding of these two mindsets and a correct presentation of the theories of faith would contribute to the understanding and comprehension of the tragic situation in which Muslims find themselves and to put forward new solutions. Therefore, it is thought that it is important to analyse Ibn Hazm's thought structure and the understanding he opposed in order to comprehend the differences of opinion and the causes of conflict between Muslims in the past and today. For this reason, our study focuses on Ibn Hazm's view of "Ahl al-Ra'y" and its reflections on the present day.
History of Sects, Ahl al-Hadith, Ahl al-Ra'y, Ahl al-Sunnah, Ibn Hazm.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Mezhepleri |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 30 Aralık 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.