Günlük yaşantısında yaşamını kolaylaştıracak bir takım objeleri yapma
çabası, en ilkelinden en modernine kadar, tüm toplumlar tarafından aralıksız bir
şekilde sürdürülmüştür. Bu süreç, özellikle insanların yerleşik hayata geçiş yaptığı
Neolitik Çağ’la, daha da hız kazanmış ve günümüze değin süre gelmiştir.
Düşünen ve üreten bir varlık olan insanoğlu, başlangıçta kolay
şekillendirilebilen bir madde olan ahşabı, daha sonra da taş ve pişmiş topraktan
yararlanmıştır. Dövme ya da döküm teknikleri kullanılarak istenilen şekli alabilen
bir madde olan madenin keşfi ile beraber söz konusu maddelere alternatif olarak,
hayatının hemen her alanında madeni kullanmaya başlamıştır.
Albenisi yüksek bir maden olan altın, ilk fark edilen madenlerin arasında
olmasına karşın, erken dönemlerden itibaren alet ve takı yapımında kullanılan
bakır, metalurjinin ilk dalı olarak kabul edilmektedir. Neolitik Dönem yerleşim
merkezlerinden olan Diyarbakır-Çayönü, Aksaray-Aşıklı Höyük ve Urfa-Navala
Çori Höyüğü’nde bulunan bakır buluntular, insanlık tarihinin şimdiye kadar bilinen
en erken madeni buluntuları temsil ederler.
Madenin ısıtılınca kolay işlenebildiği, hatta ateşte uzun süre bekletildiğinde
eridiği, soğuyunca da yeniden katılaştığının fark edilmesi, metalurjideki en önemli
buluş olmuştur. Kalkolitik Çağ’la beraber, başta bakır olmak üzere madenler
işletilerek süs eşyasından savunma silahlarına kadar tüm alanlarda kullanılmaya
başlanmıştır. Neolitikten Kalkolitiğe kadar en çok talep edilen ve kullanılan bakır,
Kalkolitiğin sonlarına doğru, yavaş yavaş yerini daha az kırılgan olan arsenikli
bakır, altın, gümüş, bronz ve demire bırakmıştır. Maden işçiliğinin üst seviyeye
çıktığı Tunç Çağı’nda bir bakır-kalay alaşımı olan tuncun elde edilmesi maden
sanatı için yeni bir milat olmuştur.
Tunç Çağı’ndaki gelişmeler, metal eserlerin çeşitliliği ve sayısını
artırmıştır. Tekli kalıpların yanı sıra çoklu kalıpların da kullanılmaya başlandığı bu
dönemde, Anadolu’da bir önceki dönemde bilinen yapım ve süsleme tekniklerinin
daha da geliştirildiği görülür. Gümüş kullanımının yaygınlaştığı Tunç Devrinde, farklı malzemenin bir arada kullanıldığı yapıtlar dikkat çeker. Alacahöyük,
Kayapınar, Eskiyapar, Mahmatlar, Alişar, Dündartepe, Horoztepe, Hasanoğlan ve
Troia gibi belli başlı merkezlerde ele geçen buluntular, Tunç Çağı’nda
Anadolu’nun maden sanatında ulaşmış olduğu seviyeyi gösteren buluntulardan
bazılarıdır.
Tunç Çağı Anadolu’sunun güçlü uygarlıklarından Hititlerin, demir-karbon
karışımı olan çeliği icat etmeleri ve demir cevherini arıtmalarıyla dövme demiri
elde etmeleri, M.Ö. 2. binin ikinci yarısında demirin, Yakın Doğu’nun en değerli
madenleri arasında yer almasını sağlamıştır. Demirin hem cevher, hem de meteorik
olarak doğada bol miktarda bulunması ve maliyetinin daha az ve tunca nazaran
işlenmesinin daha kolay olması, demirin, Demir Çağ’da özellikle alet ve silah
yapımında tuncun yerini almasında etkili olmuştur.
Birincil Dil | tr; en |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Mart 2010 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mart 2010 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2008 Sayı: 21 |
Etik kurallarla ilgili maddelerin uygulanması konusunda etik kurul izni gerektiren çalışmalar için izinlerin alınıp, izinle ilgili bilgilere makalede yer verilmesi hususu kriterlere eklenmiştir. Bu doğrultuda dergimize gönderilen ve aşağıda belirtilen koşullara uyan makaleler için Etik Kurul İzni alınması gerekmektedir.
• Anket, mülakat, odak grup çalışması, gözlem, deney, görüşme teknikleri kullanılarak katılımcılardan veri toplanmasını gerektiren nitel ya da nicel yaklaşımlarla yürütülen her türlü araştırmalar.
Ayrıca;
• Başkalarına ait ölçek, anket, fotoğrafların kullanımı için sahiplerinden izin alınması ve belirtilmesi,
• Kullanılan fikir ve sanat eserleri için telif hakları düzenlemelerine uyulduğunun belirtilmesi gerekmektedir.