İnsanoğlunun betimlemelerinin ilk
öncelleri primitif dönemden mağara, taş, kaya gibi doğanın yapısında bulunan,
çeşitli organik nesneler üzerinde, figüratif veya sembolik işaretlerin
sahnelendiği tasvirler olarak ortaya çıktığı bilinir. Tasvirler, insanın doğa
karşısındaki mücadelesini ve hayvan dünyasını büyülü bir biçimde aksettiren
çalışmalardır. İlkçağlardan itibaren süre gelen insanoğlunun doğa karşısındaki
varoluşunun kökeninde, benzetmelerin (Metafor) veya benzetmelerden yola
çıkılarak farklı dönüşümlerden ilham almış olması gerektir. İnsanın bir büyücü
edasıyla doğa nesnesinin; bir ağaç parçası, bir kemik ya da bir taş parçasını
belli bir örneğe benzeterek o şekle dönüştürmesiyle, işaretler, adlar,
kavramların oluşabileceği gibi bu oluşumlar neticesinde insanın kendisi dahi
hayvandan insana veya insan-hayvan karışımından melez bir dönüşüm metaforu olarak
da biçimselliğini kazanmış oldu. XX. yüzyılın görsel ve sanatsal metaforları
ise çağın mekanik bir dil yaklaşımına evrildiğini, artık bir tür hayvanın bir
tür mekanik parçayla oluşturulan yeni melez bir bütünden bahsedilebileceğini de
göstermiştir. XX. yüzyılın sanat realiteleri, insanla doğa arasına giren
teknik, dünyanın biçimsel algısını yeniden tasarlamıştır. Öyle ki endüstriyel
çağın yaratıları, yapay bir dünyanın görünümlerinden başka bir şey değildir.
Bölüm | Makaleler |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Aralık 2016 |
Gönderilme Tarihi | 27 Aralık 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Sayı: 30 |
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.