II. Dünya Savaşı sonunda Batı Avrupa ülkeleri sanayi yatırımları için ihtiyaç duyduğu işgücünü karşılamak üzere Türkiye ile imzaladıkları göç anlaşmaları, Türk işgücünün Avrupa ile tanışmasına neden oldu. Kısa süre çalışıp tasarruf yapmak amacıyla 1960’lı yılların başında Avrupa’ya giden Türk işçiler, ülkelerine döndüklerinde geçimlerini sağlayabilecek birikime sahip olabilmek için dönüş tarihini sürekli ertelediler. 1970 yılında aile birleşimi düzenlemesi ile ailelerini yanlarına getirmelerine izin verilince birçok işçi, eş ve çocuklarını da yanlarına getirdi.1970 yılına kadar “misafir işçi” ailelerini yanlarına aldıktan sonra “göçmen işçi” olarak tanımlanan Türkler, üçüncü neslin 1992 yılında yayınladığı “Batı Avrupa Türkleri; Göçmenlikten Yerleşik Hayata Geçiş” kitabında kendilerini “Batı Avrupa Türkleri” olarak tanımlamanın uygun olacağını deklare ettiler. 1992 yılından itibaren ağırlıklı olarak “Avrupalı Türkler” kavramı kullanılmıştır. Bu çalışmanın amacı; göç olgusunun yalnızca ekonomik yönlerinin değil, aynı zamanda, sosyal, kültürel ve psikolojik yönlerinin de incelenmesi ile ilgilidir. Bu nedenle yurt dışına çalışmaya giden Türk işçilerinin ülkemizde ve gittikleri ülkelerde yaşadıkları sosyal, siyasal, kültürel zorluklara kısaca değinildikten sonra yabancı düşmanlığı, asimilasyon ve kimlik sorunları değerlendirilmiştir.
At the end of World War II, the migration agreements signed with Turkey in order to meet the manpower needs for industrial investments of European countries was the cause of Turkish workers to go to Europe. In order to work for a short period of time to practise economy, the workers, who went to Europe in the early 60’s, continously postponed their return dates so as to be able to earn their keep when they would come back to their country. In 1970, after family reunification agreement, many workers were permitted to bring their wives and children with them. After this incident “guest worker” term changed into “migrant worker”. In “From Migration To Settlement”, published by the 3rd generation in 1992, they declared that it would be more appropriate to call themselves as Western European Turks. Since 1992, the consept of “Europan Turks” has been used predominantly. The aim of this study is to analyze migration not only from an economical but also social, cultural and psychological aspect. Therefore, after social, political and cultural difficulties that the Turkish workers face being briefly mentioned, xenophobia, assimilation and identity problems will be evaluated.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Mart 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 7 Sayı: 1 |
По всем вопросам приема статей и выпуска очередных номеров обращаться в редакцию соответствующего журнала