Religion Within The Boundaries of Public Reason(Within the Context of John Rawls’s Toughts)Of the most influential political thinkers in the last centruy, perhaps the most influential one, John Rawls is said to have revived the political philosophy by A Theory of Justice. In this book, primarily based on Kantian noumenal self and social contract theory, he tried to formulate a highly complicated theory of justice called “justice as fairness”. Rawls did not, however, dwell on religious matters. But, day by day, new developments in social and political milieu unprecedentedly changed the agenda of political philosophy. As modernism fades away, postmodernism has emerged with a bunch of new ideas with which religions again are able to have cultural, sociological and political power. Rawls has seen this point and engaged himself to the new reality. That’s why, instead of defining the “justice as fairness” with reference to a background theory that makes it “metaphysical”, he has developed a surprising approach to liberalism. Now, he is concerned about how (or whether) the citizens with reasonable but irreconcilable doctrines in a democratic society can also accept a political conception of justice. It seems that religions are regarded as the most problematic doctrines because of their transcendent basics. Accoridng to Rawls, public reason is the common reasons of reasonable citizens who are expected to voluntarily enter into the matters related to political justice, which results in a narrow public sphere and exclusive, not as inclusive as Rawls thinks, approach to the religions
Public Reason Veil of Ignorance Reasonable Pluralism Overlapping Consensus Original Position Burdens of Judgments Justice as Fairness.
Son asrın en etkili siyaset düşünürlerinden, belki de en etkilisi olan John Rawls’un Adalet Teorisi adlı eseri ile siyaset felsefesini canlandırdığı kabul edilmektedir. Öncelikle Kantçı numenal ben ve sözleşme teorisine dayanan bu eserinde, Rawls “hakkaniyet olarak adalet” isimli oldukça derinlikli bir adalet teorisi ortaya koymaya çalışmıştır. Bununla birlikte Rawls dini meselelere odaklanmamıştır. Fakat zaman içerisinde toplumsal ve siyasal atmosferdeki değişimler siyaset felsefesinin gündemini beklenmedik şekilde değiştirmiştir. Modernizm etkisini yitirdikçe, postmodernizm, dinlerin kendileriyle kültürel, toplumsal ve siyasal güç kazanabilecekleri yeni fikirlerle belirmiştir. Rawls değişimi kavrayarak kendisini bu yeni olguya adapte etmiştir. Bu nedenle, o, “hakkaniyet olarak adaleti” “metafizik” kılan gerisindeki bir teoriye atıfla tanımlamak yerine, liberalizme şaşırtıcı bir yaklaşım geliştirmiştir. Artık o, demokratik bir toplumda makul fakat uzlaşmaz öğretileri olan yurttaşların keza siyasal bir adalet anlayışını da nasıl benimseyebilecekleri (veya benimseyip benimseyemeyecekleri) ile ilgilenmektedir. Dinlerin, müteal temelleri nedeniyle, en sorunlu öğretiler sayıldıkları görülmektedir. Rawls’a göre, kamusal akıl ise, siyasal adalet meselelerine gönüllü olarak dahil olması beklenen makul yurttaşların müşterek akılları olarak ortaya koyar ki, bu dar bir kamusal alan ve dinlere karşı Rawls’un düşündüğü kadar kapsayıcı değil bilakis dışlayıcı bir tutulma neticelenmiştir
Diğer ID | JA59VR95BJ |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Ağustos 2010 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2010 Cilt: 51 Sayı: 2 |