Schacht gibi oryantalistler, sağlam delillere dayanmaksızın, İslam hukuk metinlerinin, siyasetin bir tezâhürü olduğunu iddia ettiler. Klasik eserlerdeki anlatı değişimlerinin, alimlerin sözümona gizli siyasi ajandalarının bir tezâhürü olduğunu ispat etmek amacıyla, Humphreys gibileri ise, önceki oryantalistleri takip ederek, neredeyse takıntılı bir şekilde İslam hukuku dahil farklı disiplinlerde yazılmış klasik eserlerin anlatılarında değişiklikler bulmaya koyuldular. İslam hukuk literatürü gerçekten siyasetin bir tezâhürü müdür? İşte bu tarihi arkaplan içerisinde bu soruya cevap bulmaya çalışan bu makale, irtidāt (dinden çıkma) durumlarında, mürtedi tövbeye davet etme anlamına gelen istitâbenin uygulama kapsamına dair 8.yy. ile 11.yy.’larda yaşamış olan Şâfiʿî ve Gazâlî tarafından yazılan fıkıh metinlerinde görülen anlatı değişimini konu edinmektedir. Çalışma özellikle, istitâbe kurumuna dair klasik fıkıhçılar arasındaki bu anlatı değişiminin Sünnîliğin oluşumundaki modern dönemde iddia edilen rolünü incelemektedir. Esasen bazı batılı yazarlar, istitâbe hakkını avamla sınırlı tutup, dâileri bundan mahrum bırakan 11.yy. âlimi Gazâlî’nin, Şâfiʿî gibi 8.yy. âlimleri tarafından konulan normlardan saptığını iddia etmektedir. Bağdâdî ile Eşʿarî arasındaki benzer bir sapmayı da kullanarak, Gazâlî ve Bağdâdî’nin Selçuklu devletinin Sünnî yapısını korumak için devlete çalışan birer araç olduğu iddia edilmektedir. Bu iddia, istitâbenin modern dönemdeki toleranssız uygulamalarının, İslam hukûku ve “Sünnî ortodoksluğundan” kaynaklandığını öne sürmek için kullanılmıştır. Bu çalışma, Bağdâdî ile Eşʿarî ve Şâfiʿî ile Gazâlî’ye ek olarak, Ebû Yûsuf ve Serahsî gibi alimlerin de eserlerini karşılaştırmalı olarak incelemek suretiyle, bu sapmaların yüzeysel olduğunu iddia etmektedir. Aynı zamanda, bazı Batılı yazarların, durumun aksini doğru göstermek ve böylece İslam hukuku ve Sünnilik hakkında bir algı oluşturabilmek için oldukça çabaladıklarını da gözler önüne sermektedir. Çalışma, bu durumun, bilhassa Türkiye Cumhuriyeti halkının inanç ve pratik birliği gücünü kırmaya yönelik olduğu durumlarda klasik kaynaklardaki anlatı değişimlerinin siyasi menfaatlere bağlanmasını öngören batılı yazarlar arasında yaygın olduğunu düşündüğümüz bir eğilimi de yansıttığını iddia etmektedir. Neticede makale, İslam hukuku’nun siyasetin bir tezâhürü olduğu iddiasını, istitâbe ve ilgili meseleler ışığında çürütmektedir.
İslam Hukuku irtidât (dinden çıkma) Fırak Geleneği Türkiye Cumhuriyeti ve Sünnilik.
Orientalists such as Schacht claimed, without sound evidence, that Islamic legal writings as a whole represent politics. Others such as Humphreys followed their lead and looked almost obsessively for any divergences across classical writings in various disciplines including Islamic law with an eye to taking the changes in the narrative structure across classical writings as an indication of an allegedly surreptitious political agenda of classical Muslim scholars. Is Islamic legal literature really a manifestation of politics? In an effort to provide an answer to this question against this background, this paper deals with the narrative change seen in the scope of application of istitāba between the 8th and the 11th century legal writings of al-Šāfiʿī and al-Ghazālī on istitāba, a legal institution that refers to calling on an apostate (murtadd) to repent in cases of apostasy (irtidāt). It particularly examines the alleged impact which the narrative change across classical jurists’ writings on the notion of istitāba had upon the formation of Sunnism as purported by some. In fact, some Western scholars claim that in the 11th century al-Ghazālī deviated from the norm set in the 8th century by al-Šāfiʿī when the former limited the scope of istitāba only to common people, removing that right from dāʿīs (the propagandists), an apparent divergence which was then linked to another earlier apparent divergence between al-Baghdādī and al-Ašʿarī. Looking at these divergences, they argue that al-Baghdādī and al-Ghazālī served as state apparatuses to protect the Sunnī identity of the Seljukid state against her enemies, a claim which has been skillfully used to make it appear that contemporary intolerant applications of the institution of istitāba is rooted in Islamic law and the “Sunni orthodoxy.” Providing a close comparative reading of the relevant classical works by al-Ašʿarī and al-Baghdādī as well as al-Šāfiʿī and al-Ghazālī along with others such as Abū Yūsuf and al-Sarakhsī, this work argues that such divergences are more apparent than real, while also showing that these Western scholars have done much disingenuity to make it appear the otherwise, in an effort to form a myth about Islamic law and Sunnism. This seems to represent, this paper further argues, what seems to be quite a common tendency among some western scholars to link narrative changes across classical sources to politics especially when it serves to compromise the strength of unity of practice and belief of the people of Turkish Republic. Finally, on the basis of the analysis on istitāba and relevant matters, this paper rebuts the idea that Islamic law is a manifestation of politics.
Islamic Law irtidāt (apostasy) Islamic heresiography Turkish Republic Sunnism
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | İslam Tarihi ve Medeniyeti, Türk İslam Devletleri Tarihi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Ekim 2023 |
Gönderilme Tarihi | 10 Eylül 2023 |
Kabul Tarihi | 24 Ekim 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |