Ibn Khaldūn problematized his predecessors’ narration of history based on narration and discussed this issue in his own work (Tāriḫu İbn Haldûn: Dîvânü’l-mübtedeʾ ve’l-ḫaber fî eyyâmi’l-ʿArab ve’l-ʿAcem ve’l-Berber ve men-âs̱arahüm min-ẕevi’s-sulṭâni’l-ekber) and tried to bring a new perspective to the science of history. The method he adopted was based on the causalization of history, predictability and the determinism of factual functioning. In a way, this meant that the science of history was seen as the yardstick for reaching the truth. According to this method, history became the sole criterion for determining the truth of events. At the same time, this was an indication that history did not proceed according to theological determinism, but according to the voluntary actions and choices of human beings. Many religious/cultural attitudes such as the attitudes and behaviors of people in their daily lives, human relations, and whether they take moral principles into account were among the issues that concerned the future of the state. Nevertheless, the presuppositional understanding of Ibn Khaldūn’s method of history as states are like human beings; they are born, grow, decline and dissolve dictates fatalism by eliminating human agency. Above all, this makes it difficult to comprehend the sociology of the causal mechanisms through which political mechanisms collapse. In other words, this reception of Ibn Khaldūn leads to the neglect of the factual functioning that he often used in his historical studies. Therefore, to avoid this problem, this paper will focus on how/why Ibn Khaldūn causalizes history as a method and emphasize the changes in the lifestyle of the society rather than determinism in the formation-disintegration of states. At the same time, based on Ibn Khaldūn’s idea that people are the children of their habits, not of their natures, the formation-disintegration of states will be associated with people’s voluntary actions and the consequences of the lifestyles adopted will be revealed. The main method followed in the study is based on the conscious or unconscious actions of the human by seeing history in the category of rational sciences with an Ibn Khaldūnian perspective and the positive/negative results of the lived process.
Medieval History Ibn Khaldūn Causality of History Determinism Nature Forma-tion-Disintegration.
İbn Haldûn, kendinden önceki müverrihlerin rivayeti esas alarak tarih anlatımında bulunmalarını sorunsallaştırarak bu meseleyi kendi eserinde (Târihu İbn Haldûn: Dîvânü’l-mübtedeʾ ve’l-ḫaber fî eyyâmi’l-ʿArab ve’l-ʿAcem ve’l-Berber ve men-âs̱arahüm min-ẕevi’s-sulṭâni’l-ekber) tartışıp tarih ilmine yeni bir perspektif kazandırmaya çalışmıştır. Benimsediği usûl, tarihin nedenselleştirilmesi, öngörülebilmesi ve olgusal işleyişin belirleyiciliği üzerine kuruluydu. Bu da bir bakıma tarih ilminin hakikate ulaşmanın miyarı olarak görülmesi anlamına geliyordu. Bu metoda göre tarih, hadiselerin doğruluğunu belirleyen yegâne kıstas hâline gelmekteydi. Bu durum aynı zamanda tarihin, teolojik determinizm anlayışı ile değil, insanın ihtiyarî eylem ve tercihleri doğrultusunda ilerlediğinin göstergesiydi. İnsanın gündelik yaşamındaki tutum ve davranışları, insan ilişkileri, ahlakî prensipleri dikkate alıp almaması gibi pek çok dinî/kültürel tavır, onun inşa ettiği devletin geleceğini ilgilendiren hususlardandı. Ancak diğer taraftan İbn Haldûn’un tarih usûlüne ilişkin yapılan çalışmalarda “devletler de insanlar gibidir; doğar, büyür, geriler ve dağılır” şeklinde ön kabul olarak benimsenen anlayışın insanın failliğini ortadan kaldırıp yazgısallığı dikte ettiği görülmektedir. Bu durum her şeyden önce siyasal mekanizmaların hangi illiyetler dahilinde çöküşe uğradığının sosyolojisinin idrak edilmesini zorlaştırmaktadır. Bir başka ifadeyle, İbn Haldûn’a yönelik yapılan bu alımlama biçimi, onun tarih incelemelerinde sıklıkla kullandığı olgusal işleyişin ihmal edilmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada söz konusu sorunun önüne geçebilmek amacıyla İbn Haldûn’un bir yöntem olarak tarihi neden/nasıl nedenselleştirdiği üzerinde durularak devletlerin oluş-bozuluşunda teolojik determinizmden ziyade toplumun yaşam tarzındaki değişiklikler vurgulanacaktır. Aynı zamanda İbn Haldûn’un, “insanlar tabiatlarının değil, alışkanlıklarının çocuğudur” fehvasından hareketle devletlerin oluş-bozuluşu insanların ihtiyarî eylemleri ile ilişkilendirilerek benimsenen yaşam tarzlarının ne gibi neticeler doğuracağı ortaya konulacaktır. Çalışmada izlenen temel yöntem, İbn Haldûncu bir perspektif ile tarihi aklî ilimler kategorisinde görerek yaşanılagelen sürecin müspet/menfi neticelerini insan ferdinin bilinçli ya da bilinçsiz eylemleri üzerine kuruludur.
Orta Çağ Tarihi İbn Haldûn Tarihin Nedenselliği Determinizm Fıtrat Oluş-Bozuluş.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Tarihi ve Medeniyeti |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 29 Ekim 2023 |
Kabul Tarihi | 21 Mayıs 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 11 Sayı: 1 |
BEÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC ND) ile lisanslanmıştır