Mondros Mütarekesi’nin mürekkebi kurumadan
işgallerin başlaması ile birlikte yılların savaş yorgunu olan Türk insanı
merkezi hükümetin pasif tutumu karşısında kongreler düzenleyerek icra kurulları
demek olan heyet-i merkeziyeler ve milliyleler kurmuş, direniş cepheleri
oluşturmuş vatanını ve bağımsızlığını kurtarmak için olağanüstü fedakârlıklar
göstermiştir. Halk-millet egemenliği, sözcük anlamı açısından zorunlu olarak
demokrasiyi içerir ya da en azından demokrasiyi çağrıştırır.
I.Dünya Savaşı’ndan sonra, Türkler için artık
meşrutî düşünceyi savunmanın hiçbir anlamı kalmamıştır. Padişah ve
hükümetlerinin işgaller karşısındaki teslimiyetçi tutumuyla monarşik yönetimin
milletin varlığını ve haklarını koruyamayacağı çok net bir şekilde
anlaşılmıştır. Bu yönetim biçiminin çağ dışı kaldığını gençlik yıllarından beri
yakından gözlemleyen Mustafa Kemal, milli egemenlik düşüncesini milli
mücadelenin temel ilkesi haline getirmiştir. Bu ilke salt ulusal nitelikli
kongrelerde değil yerel ve bölgesel kongrelerin oluşturdukları siyasal
iktidarlar tarafından da hedef olarak kabul edilmiştir.
Bölüm | Beşeri Bilimler Sayısı |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mart 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 15 Sayı: 1 |