Öz: İslâm miras hukukunda,
-oranları farklı da olsa- kız ve erkek çocukların mirastaki payları önceden
belirlidir ve mûrisin vârislerini mirastan mahrum etme hakkı yoktur. Bununla
birlikte, hibe, vasiyet, muvâzaalı satım (mûris muvâzaası) gibi çeşitli
yollarla mûrislerin vârislerini tamamen veya kısmen mirastan mahrum etmeye
çalıştıkları da bilinen bir gerçektir. Hukukî bir terim olarak vasiyet, ölümden
sonra geçerli olmak şartıyla, kişinin malını hakiki veya hükmi şahıslara
teberru yoluyla (meccanen/ücretsiz) temlik etmesi (devretmesi) demektir.
Prensip olarak İslâm hukukunda (yabancıya) vasiyette bulunmak meşru/mubah bir
tasarruftur. Diğer taraftan geçmişte olduğu gibi günümüzde de murisler, vasiyet
haklarını varislerini mirastan mahrum etme amacıyla kötüye
kullanılabilmektedir. Bundan dolayıdır ki İslâm hukukunda vasiyet hakkının
kötüye kullanılmasını önlemeye yönelik bazı tedbirlere ve sınırlamalara yer
verilmiştir. Bu tedbirleri ve sınırlamaları; (1) (yabancıya) yapılan vasiyetin
miktar olarak üçte bir ile sınırlandırılması; (2) vârise vasiyetin
yasaklanması; (3) ispata yönelik şekil şartlarının getirilmesi; (4) Şâri’in
maksadına aykırı olarak varislere zarar verme kastı ile (üçte bir veya daha az
oranda olsa bile yabancıya) yapılan vasiyetin yasaklanması, olmak üzere dört
başlıkta ele almak mümkündür. Bu çalışmada İslâm hukukunda, vasiyet yoluyla
vârisleri mirastan mahrum etmeye yönelik tasarrufların sınırlandırılması
üzerinde durulmuştur.
Özet: İslâm miras hukukunda -oranları
farklı da olsa- erkek ve kız çocukların mirastan alacakları paylar belirlidir ve mûrisin
vârislerini mirastan mahrum etme hakkı bulunmamaktadır. Bununla
birlikte, hibe, vasiyet, muvâzaalı satım (mûris muvâzaası) gibi çeşitli
yollarla mûrislerin vârislerini tamamen veya kısmen mirastan mahrum ettikleri bilinen bir gerçektir. Bu yüzden İslâm hukukunda vârislerin
miras hakkını koruyucu bazı tedbirlere/önlemlere yer verilmiştir. Bu
tedbirlerden biri de, vasiyet hakkını kötüye kullanarak vârislerini tamamen
veya kısmen mirastan mahrum etmek isteyen murisin hukuki tasarruflarına karşı
bazı sınırlamaların getirilmiş olmasıdır.
Fıkhî/hukukî
bir terim olarak vasiyet, ölümden sonra geçerli olmak üzere, kişinin malını
hakiki veya hükmi şahıslara teberru yoluyla (meccanen/ücretsiz) temlik etmesi
(devretmesi) demektir.
Vasiyet, tüm toplumlarda ve hukuk
sistemlerinde meşru kabul edilen hukukî bir işlem türüdür. Vasiyetin
meşruluğunu kabul eden tüm hukuk sistemleri, fertlerin haklarını ve kamu
düzenini korumak için vasiyet hakkının kullanımıyla ilgili bazı düzenlemeler ve
sınırlamalar getirmiştir. İslâm
hukukunda da vasiyet, insanların dünyevî ve uhrevî ihtiyaçlarının karşılanması, yardımlaşmaya ve kişinin ecir/mükâfat
kazanmasına vesile olması
amacıyla meşru (mubah) hukukî bir
tasarruf olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte günümüz İslâm ülkelerinde
vasiyet hakkı, vârislere zarar vermek ve onları mirastan mahrum etmek amacıyla kötüye de kullanılabilmektedir.
İslâm
hukukunda, vârislerin ve üçüncü şahısların haklarının korunması amacıyla
vasiyet hakkının kötüye kullanılmasını önlemeye yönelik alınan tedbirleri ve
sınırlamaları şu şekilde sıralamak mümkündür;
(Yabancıya
yapılan) vasiyet miktar olarak üçte bir ile sınırlandırılmıştır:
Hz. Peygamber (as), Veda
Haccı’nın yapıldığı sene hastalığı sebebiyle Sa’d b. Ebî
Vakkas’ı (ra) ziyaret etmiştir. Sa’d b. Ebî Vakkas’ın (ra) bir kız çocuğundan
başka çocuğu yoktur. Bu yüzden o Hz. Peygamber’e (as), malının üçte ikisini
yabancılara tasadduk etmek/vasiyet etmek istediğini
söylemiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (as) Sa’d b. Ebî Vakkas’a malının
ancak en fazla üçte birini tasadduk/vasiyet edebileceğini söylemiştir. Hz. Peygamber (as) bunun
gerekçesini ise şöyle açıklamıştır: “Senin vârislerini zenginler olarak bırakman,
onları insanlara muhtaç fakirler olarak bırakmandan daha
hayırlıdır.” (Buhâri, “Vesâyâ” 2, 3; Müslim, “Vesâyâ”, 5(nr. 1628); Muvatta,
“Vasiyyet”, 3; Tirmîzî, “Vesâyâ”, 1, Ebû Dâvûd, “Vesâyâ”, 2; Nesâî, “Vesâya”,
3; Beyhakî, “Vesâyâ”, 5.) Bu olayı delil
kabul eden İslam Hukukçuları, mûrisin vasiyet yoluyla malının ancak üçte birini
yabancıya vasiyet edebileceği konusunda ittifak etmişlerdir.
Vârise
vasiyet yasaklanmıştır:
Hz. Peygamber (as), “Muhakkak ki
Allah her hak sahibine hakkını vermiştir. Vârise vasiyet
yoktur” (Ebû Dâvûd, “Vesâyâ”, 6, Tirmîzî, “Vesâyâ”, 5; Nesâî,
“Vesâyâ”, 5; İbn Mâce, “Vesâyâ”, 6.) buyurmuşlardır.
Bu hadisi delil kabul eden İslam Hukukçuları varise vasiyetin yapılamayacağı
konusunda ittifak etmişlerdir.
Vasiyetin ispatına yönelik bazı şekil şartları getirilmiştir:
Vasiyet
ölüme bağlı bir tasarruf olduğu için mûrisin vefatından sonra vârisler ile kendilerine
vasiyet edilen kişiler (mûsâ leh) arasında ihtilaf çıkması muhtemeldir. Bu
yüzden vasiyetin tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ispatlanması söz konusu
olmaktadır. Klasik İslam hukuku doktrininde vasiyetin sözlü, yazılı ve maksadı ifade
eden işaretlerle gerçekleşmesi üzerinde durulmuş ve prensip olarak vasiyetin
şahitler huzurunda yapılmasının mendup olduğu belirtilmiştir. Ancak,
kanaatimizce, vasiyetin
şahitler huzurunda yapılmasını emreden ayetlerden (el-Maide
5/106-108) hareketle
ispat kolaylığı sağlaması, vârislerin ve diğer hak sahiplerinin haklarının
koruma altına alınmasından dolayı, günümüzde vasiyetin kanuna uygun olarak
yapılması ve resmen kayıt altına alınması Şâri’in maksadına ve İslâm’ın ruhuna
daha uygun olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim İslâm ülkeleri Aile Hukuku / Ahvâl-i
Şahsiye Kanunları da ihtilaf halinde, kanuna uygun olarak yapılmayan vasiyet
sebebiyle mahkemelerde dava açılamayacağını söylemektedirler.
(Üçte
bir veya daha az oranda olsa bile) Şâri’in maksadına aykırı olarak vârislere
zarar verme kastı ile (yabancıya) yapılan
vasiyet yasaklanmıştır:
İslâm hukukunda yabancıya yapılan
vasiyet, murisin mal varlığının üçte biri ile sınırlandırılmıştır. Bununla birlikte,
üçte bir veya daha az bir oranda olsa bile, bu hakkın vârislere zarar verme
kastı ile onları mirastan mahrum etmek için kötüye kullanılması mümkündür.
Ancak, miras ayetinde “غير مضار/(vârislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyet”
kaydının konulmuş olması ve ilgili diğer nasslarda vasiyetin zarar verme kastı olmaksızın yapılması gerektiğinin belirtilmesi, (velev ki üçte birden az olsa bile) vasiyetin
vârislere zarar vermeme kastı ile meşru kılındığını göstermektedir. Dolayısıyla
Şâri’in maksadına aykırı
olarak varislere zarar verme kastı ile (yabancıya) yapılan vasiyetin, velev ki
üçte bir veya daha az oranda olsa bile, “Zarar izale edilir” (Mecelle,
md. 20.) kaidesi gereğince kamu
otoritesi tarafından sınırlandırılması mümkündür.
Hiç şüphesiz yukarıda sayılan
sınırlamalardan en önemlisi kişinin, vasiyet yoluyla mal varlığı üzerindeki
tasarruf yetkisinin üçte bir ile sınırlandırılması ve kalan diğer üçte ikilik
payının vârislere bırakılmasıdır. Bundan
dolayıdır ki İslâm hukukunda, hukuken
güvence altına alınıp varislere intikal edecek olan bu üçte ikilik paya “mahfuz
hisse / saklı pay” denilmektedir. Prensip olarak (bazı istisnalar
dışında) mûrisin mahfûz hisse üzerinde tasarruf yetkisi yoktur.
İslâm hukukunda teorik olarak, “mahfûz
hisse/saklı pay” olarak isimlendirilen varislerin üçte ikilik payları
hukuken güvence altına alınmakla birlikte, günümüzde mûrisler vasiyet haklarını
kötüye kullanarak farklı yöntemlerle vârislerinden mal kaçırmaktadırlar. Bu
bağlamda, “İslâm hukukunda, kamu otoritesinin, kötüye kullanılması halinde, aslen
meşru/mubah olan vasiyet hakkını sınırlandırması mümkün müdür?” sorusu konumuz
açısından önem arz etmektedir.
İslâm hukukunda “mubah” kategorisinde yer alan
fiillerin, teşrî kılınma
maksadına uygun olarak başkasının hakkını ihlal etmeden ve
kamuya zarar vermeden kullanılması temel bir ilke olarak kabul edilmiştir. Buna
göre, teşrî kılınma maksadına aykırı olarak kullanılması, zarar içermesi,
başkasının hakkını ilgilendirmesi ve kamu yararının gerektirmesi halinde mubah
olan fiillerin/tasarrufların kamu otoritesi tarafından kanun marifetiyle sınırlandırılması mümkün
olmaktadır. Konuya bu açıdan
bakıldığında İslâm hukukunda vasiyet hakkının kullanımı, mutlak ve sınırsız
değildir. Dolayısıyla varislere zarar verme kastı ile kullanması halinde, aslen
mubah/meşru olan vasiyet hakkının, kanun marifetiyle kamu otoritesi tarafından sınırlandırılması
söz konusu olabilmektedir.
Sonuç olarak kısaca ifade etmek gerekirse, İslâm hukukunda vasiyet hakkı,
yukarıda kısaca özetlendiği şekilde dört farklı açıdan varislerin lehine
sınırlandırılmıştır.
İslâm Hukuku Miras Vasiyet Mirastan Mahrum Etme Tasarrufların Sınırlandırılması
Abstract:
In Islamic inheritance
law, although in different ratios, the shares of male and female siblings are already
determined. The testator has no right to deprive the inheritors of inheritance. However, in today’s
Islamic countries, it is well known that some testators deprive the inheritors
of inheritance fully or partially through various ways such as donation, last
will, and fictitious. Last will, as a legal term, means that a person transfers his\her property
complimentarily to person\persons who have the right to inherit originally or
legally, provided that it is valid after death. In Islamic law, principally, making a last
will to foreigners is regarded as a legitimate act.
However, today, as it was in the past, the right of last will is being misused
in causing harm to the inheritors and depriving them of the inheritance. For this reason, in Islamic law, there
have been taken some precautions to prevent any possible misuse of the last
will right in order to protect the rights of the inheritors and third persons.
These precautions are as follow: (1) The last will that is made (to a foreigner) is restricted
to one third of the total amount; (2) It is prohibited to make last will to the
inheritors; (3) There
have been laid down some formal conditions for proving a last will; (4) It is
prohibited to make a last will (to foreigners) with the intention of harming
the inheritors, even if it is one third and less than one third.
Summary:
In Islamic inheritance law, although in different ratios, the
shares of male and female siblings are already determined. The testator has no
right to deprive the inheritors of inheritance. However, in today’s
Islamic countries, it is well known that some testators deprive the inheritors
of inheritance fully or partially through various ways such as donation, last
will and fictitious. Therefore, some precautions have been taken in Islamic
law in order to protect the right of the inheritors to inheritance. One of
these precautions is to impose some restrictions on the legal acts of the testator who has an intention of depriving his\her inheritors fully or partially of the inheritance, misusing his\her right
oflast will.
The last will, as a
legal term, means that a person
transfers his\her property complimentarily to person\persons who have the right
to the inheritance originally or legally, provided that it is valid after
death.
The last will is a
legal procedure which is regarded as legitimate in all societies and legal
systems. All legal systems that accept the legitimacy of the last will set out some regulations and restrictions
on the use of the last will to protect the rights of individuals and public
order. In Islamic law, the last
will is also regarded as a legitimate regulation in order to meet people's
earthly needs and to be a means of solidarity and getting reward in hereafter. However,
in today's Islamic countries, the right of last will is being misused in
causing harm to the inheritors and
depriving them of the
inheritance.
In Islamic law, the precautions that have
been taken to prevent any possible misuse of the last will right in order to
protect the rights of the inheritors and third persons are as follow:
The last
will that is made (to a foreigner) is restricted to one third of the total
amount
The Prophet Muhammad (pbuh) visited Sa'd b.
Abu Vakkas due to his illness in the year in which the
Last Pilgrimage was being performed. Sa'd b. Abu Vakkas had no children
other than a daughter. That is why he told the Prophet that he wanted to make a last will according to which the two third of his
property shall be given to the foreigners. Thereupon, the Prophet Muhammad
told him that he could only give one third of his property maximum. The Prophet Muhammad
explained the reason why as follows: “It is better to leave
your inheritors as wealthy than to leave them as needy people.” (Bukhāri, “Wasāyā” 2, 3; Muslim, “Wasāyā”, 5 (nr.
1628); Muwatta, “Wasiyyāt”, 3; Tirmīzī, “Wasāyā”, 1, Abū Dāvūd, “Wasāyā”, 2;
Nasāī, “Wasāyā”, 3; Bayhakī, “Wasāyā”, 5.).
The
Muslim jurists who regard this event as a proof have arrived at the
consensus that the Muslims can only give one third of their property to foreigners
by means of the last willIt is prohibited to make last will to the inheritors
The Prophet Muhammad said, "Allah surely gives every right. There is no will to inheritors.” The
Muslim jurists who regard this saying as a proof have arrived at the
consensus that the last will to inheritors
cannot not be made.
There have been laid down some formal conditions for proving a last will
Since a last will is a process that is upon
death, there might be some disagreement between the inheritors and those who
are a last will made to after the death of testator. For this reason, the last will shall be proven so that
any possible dispute would be prevented.
In the classical Islamic
Law, it is emphasized that the last will should be oral, written or by any means of signs that might express oneself well, and the last
will shall be made in the presence of the witnesses as a matter of
principle.
However, in my opinion, following the verses that require the
last will to be made before the witnesses, placing the last will on record
through an official procedure is much more suitable in regard to the purpose of
the Shari’ and the spirit of Islam. Indeed, in the Islamic countries, the Family
Law Codes are subject to the legal dispute that a case cannot be open if a last
will is not been made in accordance with the law.
It is prohibited to make a last will (to foreigners)
with the intention of harming the inheritors, even if it is one third and less
than one third.
In Islamic law, the last will made to
foreigners is limited to one third of the property of the testator. Nevertheless, still there is a possibility of
misusing this right against the inheritors with the intention of depriving them
of the inheritance even if it is one third
and less than one third.
However, the verse which lay down the
condition "the will made without harming the inheritors" indicates that the last will is
legitimate only with the intention of not harming the inheritors, even if it is less than one third.
Therefore, the last will made to foreigners with
the intention of harming the inheritors, as
it is contrary to the purpose of the law maker (Shari), can be restricted by
the public authority.
No
doubt, the most important of the above-mentioned
precautions is to restrict a testator's right of the last will to one third of
the property when it is a foreigner to whom he is willing to give from his
property, and the remaining two third is left to the inheritors. That is why in Islamic law, this two-third share, which is legally guaranteed and will be
passed on to the inheritors, is called "reserved share". In
principle, except for some exceptions, the testator has no authority to give
from the "reserved share."
Although
in Islamic law, theoretically, the two-third share
called "reserved share" is legally secured, nowadays, the testators
are misusing their right of the last will. Therefore, the question “is
it possible for the public authority, in Islamic law, to restrict a person’s essentially legitimate right of
making last will in a case of misuse?” is quite important
concerning our subject matter.
It has been accepted as
a basic principle that the acts in the category of "mubah" in Islamic
law are to be taken without violating the rights of others and harming the
public. Accordingly, it is possible for the public authority to restrict the
acts that are taken in contradiction to the purpose of Shari and the
interest of others. From this point of view, the use of the right of the last
will in Islamic law is not absolute and unrestricted. Therefore, in the case of
harming to the inheritors, it is possible that the right to be restricted by
the public authority.
As a result, the last will right, in Islamic law, is restricted in four different
ways in favour of the inheritors as briefly summarized above.
Islamic Law Inheritance Last Will Depriving of Inheritance Restriction of Legal Acts
Konular | Din Araştırmaları |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2017 |
Gönderilme Tarihi | 18 Mayıs 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.