Islamic Law Shafiī Sect Pre-Islamic Divine Laws Evidence Fiqh Matter
Şâfiîlerin görüşüne geçmeden önce Şâfiî usulcüler arasında şer‘î bir delil olup olmayacağı tartışılan şer‘u men kablenânın mahiyetinin belirlenmesi gerekmektedir. Zira görüşleri sağlıklı bir biçimde ortaya koymak, tartışma konusunun belirlenmesine bağlıdır. Bu itibarla, şer‘u men kablenâ konusundaki metodolojik tartışmaların pratik sonucunu belirleyebilmek için Şâfiî usulcü ve fakihlerin şer‘u men kablenâ teriminden neyi kastettiklerinin çerçevesini çizmek gerekir.
Sözlükte “bizden öncekilerin şeriatı” manasına gelen şer‘u men kablenâ, fıkıh dilinde “Hz. Muhammed’den önceki peygamberler vasıtasıyla bildirilen dinî hükümlere” denir. Aslında bu tanım şer‘u men kablenânın delil değeri bakımından genel bir tanımındır. Çünkü Kitap ve sünnette yer almayan önceki ilahî hükümlerin bilgi değerinin sıhhatini değerlendirmeye tâbi tutma imkânı bulunmadığı için, şer‘u men kablenâyı hüccet olarak kabul edenler dâhil bütün usulcü ve fakihler Kitap ve sünnette zikredilmemiş önceki ilahî tebliğlerin Müslümanlar bakımından herhangi bir bilgi değeri kazanamayacağı ve dolayısıyla onun geçerlilik ve bağlayıcılığından söz edilemeyeceği hususunda ittifak etmişlerdir. Bu takdirde, hüccet değeri üzerinde tartışmaların yapıldığı şer‘u men kablenânın çerçevesi belirlenmelidir. Usul eserlerinde şer‘u men kablenâ, önceki ilahî dinlere ait olup Kitap veya sünnette zikredilmiş olan hükümlerin Müslümanlar bakımından hüccet sayılıp sayılmaması açısından dörtlü bir taksime tâbi tutulmaktadır:
1. Kitap veya sünnette zikredilmeyip sadece önceki semavî kitaplarda geçen hükümler. Bu hükümlerin Müslümanları bağlamayacağı, hatta bu gibi hükümlerle amel etmenin caiz olmayacağı hususunda fukahâ arasında ittifak vardır. Çünkü bunların sıhhati hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır.
2. Kitap veya sünnette yer almasına rağmen Müslümanlar hakkında mensûh olduğuna dair delil bulunan önceki ilahî tebliğler. Bunlar neshedildiği için Müslümanlar açısından hüccet sayılmayacağı hususunda fikir birliği vardır. Bu kısım için sünnetten “Ganimet alma benden öncekilerden hiç kimseye helal kılınmadığı hâlde bana helal kılındı,” (Müslim, “Mesâcid”, 56) hadisi örnek gösterilir. Çünkü bu hadis, önceki ümmetlere ganimet ile ilgili yasak hükmünün Müslümanlar açısından söz konusu olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla ganimetin yasak olması Müslümanları bağlamaz.
3. Müslümanlar hakkında da yürürlükte kalan önceki ilahî dinlere ait hükümler. Fakihler buna oruç ibadetini örnek gösterirler. Çünkü “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı” (el-Bakara 2/183) âyetinden orucun farz olması önceki ümmetlere ait bir hüküm olduğu ve aynı zamanda Müslümanlar hakkında da yürürlükte kaldığı anlaşılmaktadır. Âyetin açık ifadesi bulunduğu için oruç farizasının Müslümanlar hakkında da söz konusu olduğu noktasında her hangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Hz. Peygamber’in “O (kurban kesme), atanız İbrahim’in sünnetidir” (İbn Mâce, “Edâhî”, 3) tarzındaki hadisi de kurban kesmenin Müslümanlar açısından geçerli olduğuna ilişkin örnek olarak gösterilebilir. Zira bu hadis kurban kesmenin Hz. İbrahim’in dininde olduğu gibi Müslümanlar hakkında da geçerli olduğuna delalet etmektedir.
4. Müslümanlar hakkında yürürlükten kaldırıldığına veya yürürlükte bırakıldığına dair delil bulunmayan önceki ilahî dinlere ait hükümler. Fakihler buna “…İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır,” (eş-Şu‘arâ 26/155) ve “Onlara suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun” (el-Kamer 54/28) âyetlerinde geçen ortak bir şeyin ortaklar arasında nöbetleşe kullanımına ilişkin hükmün (mühâyee) Müslümanlar için de söz konusu olup olmadığı ile ilgili herhangi bir delil bulunmamaktadır. Aynı şekilde “Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir,” (el-Mâide 5/45) âyetinde kısasla ilgili hükümlerin Tevrat’ta yer aldığı belirtilmekle birlikte bu hükümlerin Müslümanlar bakımından yürürlükte kalıp veya yürürlükten kaldırıldığına ilişkin herhangi bir delil bulunmamaktadır.
İslam Hukuku Şâfiî Mezhebi Şer‘u Men Kablenâ Delil Fıkhî Mesele
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2018 |
Gönderilme Tarihi | 5 Temmuz 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.