One of the most important issues in Islamic law is that either partially or completely, or temporary or permanently, a rule can be changed for a particular group of people or everyone. Since the concept of necessity can lead to a change of an important rule like ḥarām/prohibition, this concept should be examined meticulously both in theory and in practice. The thşs study aims to analyze how and why necessities make some ḥarāms permissible and to reveal the ultimate cause for this ibāḥa (permission) from the point of view of Islamic legal theory and philosophy. To achieve this aim, first, the nature of the relationship between the prohibition and the act is examined. To understand how and why necessity gives permission to some ḥarāms, it is necessary to determine the changing and unchanging elements in the case at issue. In the case of necessity, there is no change in the nature of the act and the evil, which is considered as the reason of banning. Indeed, there is a change in the conditions surrounding the act and in the state of the obligated person. However, the main factor that enables the change in ḥarām is the change in the addressing of Shāri‘, who takes into account the changes mentioned. It is seen that the changes stemming from necessity do not lead to the same results as in all permitted ḥarāms. This observation requires a thourgh examination and elaboration on what the scholars of legal theory mean by abolition of prohibition and turning it into permissible. As a result, it has been observed that permitted ḥarāms do not equally function in terms of turning into permissible and that they do not have an equal effect on other acts in the field of mubāḥ. In that case, it is possible to evaluate the permitted ḥarām acts as al-maʻfuw ʻanh/forgiven acts. Although the act could be considered part of the category of mubāḥ, it would be more correct to place them close to the line of makrūh. From the point of view of the servant, the reason why necessity makes a ḥarām act permissible is the priority of avoiding greater evil. However, to reveal His sincere servants, Allah's command to them to avoid all ḥarāms even if they die, does not contradict with His wisdom. For this reason, the ultimate cause why Allah considers the case of necessity in passing judgment is His endless mercy. All these points helped reaching some broader conclusions about legal theory, as well as some conclusions specific to the case of necessity. It turns out that to understand how necessity makes some ḥarāms permissible, one needs to comprehend the relation between the act, the obligated person, the conditions surrounding them and the Shari‘ correctly. Understanding this relationship well is also extremely important to understand the theory of ruling and the Islamic legal theory. This research has substantiated once again that the issues addressed by the Islamic legal theory and practice are linked to the theological doctrines, more than, it is commonly perceived or considered. It turns out that it is important to know the deep or subtle differences between the terms such as ḥarām-ḥalāl, maḥẓūr-ḥarām, mubāḥ-ḥalāl, fundamental mubāḥ-ma‘fuw ‘anh, etc. as well as grasping each of the rule categories. Comprehending all these concepts constitutes an important step in acquiring a true understanding of religion and the maqāṣid al-sharī‘a. In this research, it has been proven once again that each category of the rule includes different levels of ruling in itself. The reason why the acts are categorized in different levels even if they are in the same rule category is the concepts of worldly and otherworldly; evil or good arising from the the ḥarām act. This study also confirmed that the obligated person is at the center of the law. This fact reveals how difficult it is to argue that the rules of Allah are based on divine will that is independent of and disregards the act, obligated person, and conditions. On the contrary, it is understood that the interests of the servant are considered both in the rules of necessity and in the whole of the divine legislation (and even the genesis). On the other hand, this indicates a legal system that is not inflexible and dull, but rather dynamic and parallel to life. Both the fact that the real and absolute source of the rule is Shāri‘ Almighty,and that a very large area of legislative was left to the mujtahid should be considered together. This truth has been observed once again in the matter of making prohibitions permissible on the basis of necessity, and the task of determining which evil is greater was often left to the mujtahid’s consideration.
İslâm hukukunun en önemli meselelerinden biri, şer‘î hükmün kısmen veya tamamen, geçici veya kalıcı olarak herkes veya bazıları için değiştirilmesidir. Zarûret hâli de haramlık gibi önemli bir hükmün değişimine sebep olduğu için hem teorik hem pratik bakımdan titizlikle incelenmesi gereken bir durumdur. Bu çalışmanın amacı, zarûretlerin bazı haramları nasıl ve niçin mübah kıldığını usûl-i fıkıh cihetinden tahlil etmek, bu ibâhanın nihâî sebebini ortaya koymaktır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere, öncelikle haramlık hükmü ile fiil arasındaki ilişkinin mâhiyeti ele alınmıştır. Zarûretin bazı haramları nasıl ve niçin mübah kıldığını anlayabilmek için, zarûret hâlinde değişen ve değişmeyen unsurların tespit edilmesi gerekir. Zarûret hâlinde fiilin mâhiyetinde ve haramlık sebebi/illeti olarak nitelendirilen mefsedette bir değişiklik görülmezken fiili çevreleyen şartlarda ve mükellefin hâlinde bir değişim söz konusudur. Fakat haramlık hükmünün değişimini sağlayan asıl faktör, zikredilen değişiklikleri dikkate alan Şâri‘in hitâbının (o mefsedete itibarının) değişmesidir. Zarûret hâlinin sebep olduğu bu değişimlerin, mübah kılınan bütün haramlarda aynı neticeyi doğurmadığı görülmektedir. Bu gözlem, usûl alimlerinin haramlığın düşmesi ve mübaha dönüşme ifâdeleriyle ne kastettiğini ortaya koymayı gerektirir. Bu inceleme sonunda, zarûreten izin verilmiş olan haramların mübaha dönüşmede birbirlerine eşit olmadığı, mübah dâiresindeki diğer fiillerle de ibâha bakımından eşit olmadığı anlaşılmıştır. O hâlde, zarûret hâlinde mükellefe yapma izni verilen haram fiilleri, ibâha sahasındaki ma‘fuvv anh fiiller gibi değerlendirmek; mübah sahasında olmakla birlikte, mekruh sınırına yakın kısımda konumlandırmak daha doğru olacaktır. Kul açısından bakıldığında, zarûretin haram fiili mübah kılmasının sebebi, daha büyük mefsedetten kaçınmanın önceliğidir. Ancak Allah Teâlâ’nın, ihlaslı kulları ortaya çıkarmak için, zarûret durumunda da kuldan, hayatı pahasına bütün haramlardan kaçınmasını istemesi hikmetiyle çelişmez. Buna rağmen Allah Teâlâ’nın kulun zarûret hâline itibar etmesinin nihâî sebebi, sonsuz rahmetidir. Bütün bu tespitler, zarûret hâline özel ve usûl-i fıkıh genelinde bazı sonuçlara ulaştırmıştır. Zarûretin bazı haramları ibâhasını anlamak için; fiil, mükellef, bunları çevreleyen şartlar ve Şâri‘ ilişkisini doğru anlamak gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu ilişkiyi doğru anlamak, hüküm teorisi ve usûl-i fıkhı kavramak için de son derece önemlidir. Bu araştırma bir kez daha göstermiştir ki usûl-i fıkıh ve fıkhın ele aldığı meselelerin, görünenden ve zannedilenden çok daha fazla ve sıkı biçimde itikâdî kabullerle bağı bulunmaktadır. Yine, hüküm kategorilerinin her birini anlamak kadar, haram-helâl, mahzûr-haram, mübah-helâl, aslî mübah-ma‘fuvv anh vb. terimler arasındaki derin yahut ince farkları anlamanın da önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Bütün bunları kavramak, hüküm teorisini ve tahrîm/tahlil mantığını idrâk etmede, dinin hakikatini ve makâsıdü’ş-şerîayı anlamada önemli bir basamak teşkil etmektedir. Çalışmada, her bir hüküm kategorisinin kendi içinde de farklı dereceler bulunduğu, bir kez daha ispatlanmıştır. Fiillerin aynı hüküm dâiresi içinde bile birbirlerinden farklı değer taşımalarının sebebi, fiilin doğuracağı dünyevî ve uhrevî mefsedet veya maslahattır. Böylece teşrî‘in merkezinde mükellefin bulunduğu te’yid edilmiştir. Bu durum, hikmet sahibi olan Allah Teâlâ’nın hükümlerinin, fiil-mükellef-çevre faktörlerinden tamamen bağımsız ve bunlara itibâr etmeyen bir ilâhî meşîetten doğduğunu savunmanın zorluğunu ortaya koymaktadır. Aksine hem zarûret hükümlerinde hem de teklîfin (ve hatta tekvînin) tamamında kulun maslahatının gözetildiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan zarûretlerin bazı haramları ibâhası, katı ve donuk olmayan, aksine dinamik ve hayata paralel seyreden bir hukuk sistemine de işâret etmektedir. Hükmün hakiki ve mutlak kaynağının Şâri‘ oluşu, hüküm sahasında müctehide çok geniş bir hareket alanı bırakılmış olması ile birlikte değerlendirilmelidir. Bu durum, zarûretlerin haramları ibâhası konusunda bir kez daha görülmüş, hangi mefsedetin daha büyük olduğunu tespit etmek, çoğu zaman müctehide bırakılmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 15 Temmuz 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.