İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî’nin (öl. 643/1245) hadis usulü alanında önemli bir yeri olduğu herkesin malumudur. Bu çerçevede hadis ıstılahlarının büyük bir bölümünde İbnü’s-Salâh’ın etkisini görmek mümkündür. İbnü’s-Salâh öncesi hadis usulü çalışmalarında hasen hadis ıstılahına ciddi anlamda yer verilmemesi ve bu kavramın hadis usulü çalışmalarında İbnü’s-Salâh sonrasında şöhret bulması bizi onun hasen hadis konusunda söylediklerine ve bu bağlamda hasen ıstılahına etkisini araştırmaya sevk etmiştir. Araştırmamız sonucunda bu mütevazi çalışma ortaya çıkmıştır. Hasen ıstılahının genel kabul göre terim anlamıyla kullanımını meşhur kılan Tirmizî (öl. 279/892) öncesinde Şâfiî (öl. 204/820), Ali b. el-Medînî (öl. 234/848-49), Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855) gibi otoritelerin hasen kavramını çeşitli anlamlarda kullandıkları görülmektedir. Ancak hasen kavramını ilk defa terim anlamıyla kullananın Ali b. el-Medînî olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim Şâfiî’nin sonradan Buhârî (öl. 256/870) ve Müslim b. Haccâc’ın (öl. 261/875) ittifakla rivayet edeceği sahih bir bir hadis için isnadı hasen ifadesini kullanması ve Ahmed b. Hanbel’in haseni garîb anlamında kullanması bu konuda ilk dönemlerde sistematik bir kullanımın olmadığına delil teşkil etmektedir. Tirmizî sayesinde rivayet eserlerinde hasen kavramına mühim bir yer açılmasına karşılık, daha sonraki dönemde ortaya çıkmış olmalarına rağmen hadis usulü eserlerinde hasen ıstılahıyla ilgili ciddi bir bahis açılmamıştır. Dolayısıyla hasen ıstılahını ara bir kavram kabul etmelerinden hareketle hadis usulcülerinin onu sahih veya zayıf hadis kapsamında değerlendirdikleri ve bu nedenle usul konuları arasında hasen ıstılahına İbnü’s-Salâh’a kadar yer vermedikleri görülmüştür. Nitekim zayıf hadislerle amel edilebilir görüşünün başka bir açıdan bakıldığında hasen hadisin zayıf kapsamında değerlendirilmiş olabileceğini göstermektedir. Diğer taraftan Moğultay b. Kılıç (öl. 762/1361) gibi bazı âlimlerin hadisin herhangi bir karineyle makbul olduğunda sahih adını alacağını, böyle bir hadise hasen demenin bir anlamının olmadığını ifade etmeleri de hasen hadisin, sahih hadis kapsamında değerlendirildiğini göstermektedir. Bu çerçevede İbnü’s-Salâh öncesinde usulcülerin hasen hadis hakkında özel bir bahis açmamalarının konunun muğlaklığından ileri gelmektedir. İbnü’s-Salâh, Tirmizî, Hattâbî (öl. 388/998) ve İbnü’l-Cevzî’nin (öl. 597/1201) ortaya koydukları farklı tarifleri mezcederek seleflerinin aksine hasen kavramını muğlaklıktan kurtarmaya çalışmıştır. İbnü’s-Salâh’ın titiz gayretleri sonucu ortaya koyduğu hasen tarif ve yorumları halefleri tarafından da benimsenmiştir. Hasen hadis kavramı İbnü’s-Salâh’ın tarif ve değerlendirmeleri üzerine inşa edilen görüş ve tanımlar sayesinde hadis usulü literatüründe mühim bir yer kazanmıştır. Bu bağlamda onun tarif ve yorumlarına katılanlar olduğu gibi İbnü’s-Salâh’a hasen ıstılahıyla ilgili söyledikleri hakkında önemli eleştiriler getirenler de vardır. Ancak İbnü’s-Salâh’ı takip edenlerin yanı sıra onu eleştirenlerin de hasen konusunu işlerken İbnü’s-Salâh’ın çizdiği yolu takip ederek ona eleştiri getirdikleri görülmüştür. Bu ve benzeri durumlardan hareketle İbnü’s-Salâh’ın sadece ortaya koyduğu tarif ve değerlendirmeler değil konuları ele alış biçim ve yöntemlerinin de hadis usulü çalışmalarına yön verdiği kanısına varılmıştır. Ayrıca hasen kavramının en derli toplu tarifinin İbn Hacer (öl. 852/1449) tarafından yapıldığını ve günümüzde onun tarifinin esas alındığı gözlemlenmiştir. Bu çerçevede İbn Hacer, makbul hadislerin dört derece olduğunu vurguladıktan sonra, İbnü’s-Salâh’ın iki farklı tarifinin kapsadığı alanı İbn Hacer hasen li-zâtihî ve li-gayrihî şeklinde tanımlayarak hasen hadis ıstılahlarına son şeklini vermektedir. Ayrıca o, hasen hadisin sahih hadisten ayrıldığı temel noktayı yakalamaktadır. Zira kendinden önce doğrudan ifade edilmeyen söz konusu temel nokta râvinin zaptındaki hafif kusurdur. Çalışmanın sonunda -Zehebî’nin (öl. 748/1348) de ifade ettiği üzere- hasen hadisleri bir tarif altında toplayan kapsayıcı bir kaide koymanın pek mümkün görünmediği kanısına varılmıştır. Hasen ıstılahının tarihî serencamı göz önünde bulundurulduğunda, hasen hadis konusunda en etkili tariflendirmenin İbnü’s-Salâh’ın zikrettiği ikili taksimin İbn Hacer tarafından daha anlaşılır hale getirilmiş şekliyle ortaya konulan hasen li-zâtihî ve hasen li-gayrihî ıstılahları olduğu gözlemlenmiştir.
İlginiz için ayrıca teşekkürler. Hayırlı Çalışmalar dilerim.
It is well-known that Ibn al-Salāh al-Shahrazūrī (d. 643/1245) has an important place in the field of hadith methodology. In this context, it is possible to see Ibn-al Salah’s influence in a large proportion of the hadith terminology. The fact that the term ḥasan was not substantially included in the hadith method studies before Ibn-al Salah and that this concept became widely known in the field after him led to study the contributions of al Salah on the subject of ḥasan hadith and in this regard, his effect on the term ḥasan. As result it was found that authorities such as Shāfiʿī (d. 204/820), ʿAlī b. al-Madīnī (d. 234/848-49), Ahmad b. Hanbal (d. 241/855) used the concept of ḥasan in various meanings before al-Tirmidhī (d. 279/892) who, according to general acceptance, made the term ḥasan famous for its terminological use. However, it is possible to say that ʿAlī b. al-Madīnī was the first to use the terminological meaning of the concept ḥasan. Actually, the fact that Shafii’ used the term ḥasan isnād for an authentic hadith that al-Bukhārī (d. 256/870) and Muslim b. Ḥajjāj (d. 261/875) would later unanimously narrate, and Ahmad b. Hanbal used ḥasan as gharib, is evidence for the unsystematic use of the term in the early periods. Even though, thanks to al-Tirmidhī, an important place was opened for the concept in riwāya literature, there was no serious mention of the term in later hadith methodology. Therefore, it has been seen that hadith scholars considered the term ḥasan within the scope of ṣaḥīḥ or ḍaʻīf hadith, since they accepted the term as an intermediate concept, and for this reason they did not include the term ḥasan among the subjects of hadith methodology until Ibn al-Salāh. An examination of the argument, that one can act upon a ḍaʻīf hadith, would show that ḥasan hadith might have been interpreted within the scope of ḍaʻīf hadith. On the other hand, the fact that some scholars such as Mughulṭāy b. Qilīj (d. 762/1361) state that a hadith would be called ṣaḥīḥ if it is maqbūl with any presumption, and that there is no point in calling such a hadith ḥasan shows that the ḥasan hadith is considered within the scope of ṣaḥīḥ hadith. The fact that hadith methodology scholars did not mention ḥasan hadith before Ibn al-Salāh stems from the ambiguity of the subject. Contrary to his predecessors, Ibn al-Salāh tried to save the term ḥasan from its ambiguity by combining the different specifications put forward by al-Tirmidhī, al-Khaṭṭābī (d. 388/998), and Ibn al-Jawzī (d. 597/1201). The specifications and interpretations of the term presented by Ibn al-Salāh via his meticulous efforts, have also been adopted by his successors. The term ḥasan hadith has gained an important place in the literature of hadith methodology thanks to the views and definitions built on the descriptions and interpretations of Ibn al-Salāh. In this context, while there are those who agree with Ibn al-Salāh’s descriptions and evaluations of the term, there are also those who criticize his remarks on the subject. However, it has been seen that those who criticize Ibn al-Salāh, along with those who follow him, criticized him by following the path drawn by Ibn al-Salāh. Based on this and similar situations, it was concluded that not only the descriptions and comments that Ibn al-Salāh made, but also his style and methods of handling the subject gave direction to the studies on hadith methodology. In addition, it has been observed that the most compact description of the term ḥasan is put forward by Ibn Hajar and today’s studies are predicated on his description. Within this framework, after emphasizing that there are four degrees of maqbūl hadiths, Ibn Hajar defined the two fields, which were covered by two different descriptions of Ibn al-Salāh, as ḥasan li-zatih and lighairih by Ibn al-Ḥajar. (d. 852/1449) By doing so Ibn al-Ḥajar gave the final shape to the ḥasan hadith terms. He also captured the fundamental point where ḥasan hadith differs from the ṣaḥīḥ hadith because the basic point in question, which was not directly stated before, is a slight flaw in the narrator’s grip. At the end of the study, it was concluded that -as al-Dhahabi (d. 748/1348) also stated- it does not seem possible to determine a comprehensive rule that gathers ḥasan hadiths under a single description. Considering the historical context of the term ḥasan, it has been observed that the most effective description of the ḥasan hadith are the terms ḥasan li-zatih and ḥasan lighairih, which were put forward by Ibn Hajar by transforming the dual division mentioned by Ibn al-Salāh into a more understandable form.
Ḥadīth Ḥasan ḥadīth Authentic Ḥadīth Weak Ḥadīth Ibn al-Ṣalāḥ
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 16 Ağustos 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 25 Sayı: 3 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.