Birçok muhaddis musannefâtında “Tekbirden sonra ne söylenir?” şeklinde oluşturdukları bablarda Subhâneke Duâsı’na yer vermişlerdir. Bu duâ Hanefî ve Hanbelî Mezhebî imâmlarınca sünnet olarak görülmüş ve iftitah tekbirinden sonra müntesiplerince de okuna gelmiştir. Şâfiî Mezhebi’ne mensup kimseler tekbirden sonra başka bir duâ okurken Mâlikiler ise hiçbir duâ okumazlar. İmâm Mâlik’in Sübhâneke Duâsı’nın okunmasına karşı çıktığı da nakledilmiştir. Hanefîlerin sünnet kavramı ile her zaman Hz. Peygamber’in uygulamalarını kastetmedikleri bilinmektedir. Bu bağlamda kaynaklara bakıldığında bu duânın kimi zaman Hz. Peygamber’e kimi zaman da Hz. Ömer’e isnâd edildiği görülmektedir. İmâm Şâfiî ile birlikte sünnet kavramının Hz. Peygamber’e has kılınması anlayışının yaygınlaşması merfû rivâyetlerin öne çıkmasını sağlamıştır. Bu durumun Sübhâneke Duâsı rivâyetlerine de yansıdığı görülmektedir. Hanefî İmâmları bu hadîsi Hz. Ömer’e izafe ederek nakletmişlerdir. Kütüb-i Sitte’de ise durum neredeyse tersine dönmüştür. Buhârî bu hadîse eserinde yer vermezken Müslim onu Hz. Ömer’e isnâd ederek tahrîc etmiştir. Sünen-i Erbaa’ sahipleri ise onu merfû olarak nakletmişlerdir. Bununla beraber bu rivâyet merfû olarak birçok sahabîden nakledilmişken tartışmalı bir rivâyet hariç gerisi zayıf kabul edilmiştir. Hicri üçüncü asra ait eeserlerde bu hadîs iki sahabiden merfû olarak tahriç edilmişken dördüncü asırla birlikte bu sayı ona yaklaşmıştır. İlk üç asır müellifleri bu rivâyeti merfû olarak nakletmelerine ve eserlerinde tahric etmelerine rağmen onlardaki problemlere işaret etmişlerdir. Müteahhirun döneminde de bu problemlere dikkat çeken ve onun aslında Hz. Ömer’e ait olduğunu ifade eden muhaddisler olmuştur. Hicri dördüncü asırla birlikte bu rivâyetlere hasen hatta sahih hükmünü veren muhaddisler olmuştur. Bu ihtilafın ise iki noktadan çıktığını düşünmekteyiz. Biri muhaddislerin hadîsi nakleden bazı râvilerin bu rivâyeti doğru nakletmeleri noktasındaki kanaatlerinin farklı olmasıdır. Diğeri ise zayıf rivâyetlerin bir araya gelerek birbirini kuvvetlendirdikleri anlayışını tatbik etme konusunda aynı tutum içinde olmamalarıdır.
Muhaddislerin Hz. Ömer hadîsi sahih olarak nakledilmişken, mevkûf rivâyetle yetinmeyip hem bu merfû hadîslerdeki sorunlara dikkat çekmeleri hem de neden tahric ettikleri sorusuna gelince bunun iki husustan kaynaklandığını düşünmekteyiz. Biri yukarıda da bahsettiğimiz üzere sünnet anlayışının İmâm Şâfiî ile değişmesi yani merfû rivâyetlerin önem kazanması diğeri de bu rivâyetle yaygın bir halk kitlesinin ve âlimlerin amel etmeleridir.
Bu çalışmamızda hadîs kaynaklarından konuyla ilgili nakledilen merfû hadîsleri tespit ederek alimlerin bu rivâyetler ve râvîleri hakkındaki değerlendirmelere yer verilerek Hz. Peygamber’e mi yoksa Hz. Ömer’e mi ait olduğu tespite çalışılacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 7 Temmuz 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 21 Sayı: 2 |
Correspondence Address
Cukurova University, Faculty of Theology, Balcali Campus, 01330, Saricam/Adana.