Salafism, which has become known as an exclusionary discourse, actually constitutes the basic problematic of Islamic theology. However, since its emergence follows internal problems in the early period in Islamic history and will require confrontation with all these problems when opened for discussion, it remains a topic that it mostly avoids even in theological circles. Although "Salafist aggressiveness" in history was mitigated by the Ash'arism in the 10th century with a "soft transition" and suppressed by the state apparatus that adopted the Ash'ari doctrine, this process took place in political showdowns rather than analytical consistency, the problem sometimes recurred and kept its vitality for centuries has succeeded. Salafism, which was revived by the colonial powers that realized the functionality of this aggressiveness in the modern period and evolved into a new phase as Wahhabism, establishment of it as a state was supported by the international system centered in the West after the First World War and encouraged to gain influence in other Islamic countries. After World War Selefism falling from the agenda in Turkey for a long time, but which translations wich starting with the entry of Turkey into NATO is embarking on a new era. By means of translations increasing from year to year until the end of the 1970's, Salafism can be mentioned as "passive", but a decisive influence in the shaping of new religious thought in Turkey. When it comes to the 1980s, we see that all kinds of humanitarian thoughts, such as democracy, even Friday prayers, the Sunni belief represented by official institutions such as DIB were rejected with a discourse in the form of "human ideologies" in the name of the predecessor (Salafi) doctrine.
Daha çok dışlayıcı bir söylem olarak bilinen Selefilik aslında İslam ilahiyatının da temel problematiğini teşkil eder. Ancak ortaya çıkışı İslam tarihinde erken dönem iç sorunları takip ettiğinden ve tartışmaya açıldığında tüm bu sorunları göğüslemeyi gerektireceğinden ilahiyat çevrelerinin bile çoğunlukla uzak durduğu bir konu olarak kalır. Tarihte “Selefi agresivite” 10. yy’da Eş’arilik tarafından bir “yumuşak geçişle” hafifletilebilmiş ve Eş’ari öğretiyi benimseyen devlet aygıtınca baskılanmış ise de bu süreç analitik - sistematik tutarlılıktan çok politik hesaplaşmalar içinde gerçekleştiğinden sorun zaman zaman nüksederek yüzyıllar boyunca canlılığını korumayı başarmıştır. Modern dönemde bu agresivitenin işlevselliğini fark eden sömürgeci güçler tarafından ihya edilen ve Vahhabilik olarak yeni bir aşmaya evirilen Selefiliğin, I. Dünya Savaşı sonrası Batı merkezli uluslararası sistem tarafından devletleşmesine destek verilmiş, diğer İslam ülkelerinde de nüfuz kazanması teşvik edilmiştir. Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye’de Selefilik uzun bir süre gündemden düşse de NATO’ya girişle birlikte bu yıllarda başlayan tercümelerle yeni bir döneme geçilir. 1970’lerin sonuna kadar yıldan yıla artan çeviriler yoluyla artık Türkiye için de Selefilik adına “pasif” ancak yeni dini düşüncenin şekillenmesinde belirleyici olan bir etkiden söz edilebilir. 1980’li yıllara gelindiğinde ise Selefi doktrin adına “beşeri ideolojiler” şeklinde bir söylemle “demokrasi” gibi her türlü insani düşüncenin yanı sıra Cuma namazını kılmayı reddeden ve DİB gibi resmi kurumlar tarafından genel Sünni inanışın temsilini dahi din dışı addeden bir anlayışı ile karşılaşılır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 27 Kasım 2020 |
Kabul Tarihi | 26 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 3 Sayı: 2 |
Dergi İletişim: dinbil@alparslan.edu.tr
Din ve Bilim-Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.