İnsanın sonlu bir varlık olması evrensel bir gerçekliktir ve bu sonluluk varoluşun temel şartlarından biridir. Ölümün insanın başına gelen kaçınılmaz bir gerçeklik olması, onu tüm insanlar için var olmanın zorunlu bir sonucu olarak görmeye teşvik etmektedir. Çünkü var olmak her zaman ölümlü olmayı gerekli kılmaktadır. Ölümün insan hayatı üzerindeki bu etkisi onun tüm insanlar için geçerli ve eşitlikçi olmasından ileri gelmektedir. Böylesi güçlü bir olguya boyun eğen insan ancak bu şekilde kendini bir varoluş mücadelesi içesinde bulabilecektir. Ancak ölümün taşımış olduğu bu evrenselliğe rağmen onun da çeşitlilik gösterebileceği başka bir ifade ile ölümü algılama, anlamlandırma ve açıklama biçimi göz önüne alındığında zaman ve mekana göre farklılık gösterebileceğine de dikkat çekmek gerekir. Değişmez ve kaçınılmaz bir olgu olarak kabul gören ölüm, mekan ve zaman içinde farklı şekillerde yorumlanabilmektedir. Nitekim varoluş felsefesiyle birlikte ölüm düşüncesi hem algılanış hem de açıklanış bakımından sistematik bir biçimde işlenmiştir. Varoluşçu filozoflardan biri olarak anılan Heidegger, ölüm fenomeninin sonluluk ve geçicilik ilişkisini ontolojik ve varoluşsal bir açıdan ele alarak ölümü, hayatın bütünselliğini ve anlamını sağlayacak olan bir olanak olarak karşımıza çıkarmıştır. Heidegger’e göre bu olanağı elde etmenin yolu ölümle yüzleşmek ve ona yaklaşmaktan geçerken, varoluşçuluğun ateist kanadını oluşturan Sartre ise ölüm meselesini Heidegger ve diğer varoluşçu filozoflardan farklı olarak ölümü kaçınılması gereken bir olgu olarak görmektedir. Sartre, felsefesinde ölüm fenomenini, hayatın değerini düşüren ve insanda bulantı ile birlikte kaygı uyandıran bir olgu olarak nitelendirmektedir. Sartre ölümü saçma ve anlamsız bularak, Heidegger’in ölüm fenomenine yüklemiş olduğu anlamı eleştirir, akabinde ölümün boşluk duygusundan başka bir şey ifade etmeyeceğini ve bu yüzden varoluşu gerçekleştirme noktasında ona büyük bir engel olacağını ifade etmektedir. Bu çalışmada Heidegger’in ölüm fenomeninden hareketle Sartre’ın ölüme yaklaşımını ve felsefesinde ölümü nasıl konumlandırdığını tartışmaya çalışacağız. Böylece ölümün insan varlığının bir sonu mu olacağı yoksa insanın gerçek bir varlık olma olanağına giden yol arasında bir ayrım yapılmış olacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | 20. Yüzyıl Felsefesi |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 8 Eylül 2024 |
Gönderilme Tarihi | 16 Eylül 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 25 |