This article contains an analysis of the serial Çukur aired on one of the television channels in
Turkey, within the frame of Karl Polanyi’s “the principle of reciprocity” and Henry Lefebvre’s
“urban community”. Polanyi’s concept refers to an alternative form of relationship that develops
in society in the face of the tremors of the market economy. Whereas Lefebvre, by disrupting
the classical fiction in the central-provincial form of urbanization, uses his concept to explain
the urbanization model that fades the distinction between the center and the provincial. This
paper questions the ability of a cultural product to represent the reality in which it is produced,
by analyzing how accurately concepts developed by Polanyi and Lefebvre overlaps with Turkish
social reality and Çukur. Our analysis is based on the argument that cultural artifacts have a
symbolic value in revealing a social situation. With the premise that the serial Çukur also has
such a symbolic value due to its semantic structure, the allegory patterns of neighborhood and
urban design with the social relation forms in the serial has been adopted in this article as a
method of reading. Taken by this method, it was determined in the serial that Istanbul, which
is the urban space of it, is compatible with “the urban community” model and “the principle of
reciprocity” created by this model. The “principle of reciprocity” with its meaning and content
of Polanyi can find its objective ground only when it is necessary to meet the needs outside of
formal change and redistribution processes. The development of informal sector and informal
economy relations in Turkey as a result of urbanization, has prepared the economic, social
and cultural conditions of reciprocity relationship that the story models in Çukur. However, it
cannot be said that the principle of reciprocity observed in the serial, has no bond with urban
democracy, which expresses the active participation of the individuals who build up the urban
population in the process of taking any decisions about life in the city and the city itself. Instead,
feudal and mafia relations can be seen in the serial. This arises from a social environment in
which Lefebvre’s “urban community” concept is based on the necessity of eliminating the needs
of the people gathered in the urban space to become members of closed, isolated communities.
Based on these conclusions obtained, with regard to the symbolic expression of what kind of
social situation the serial Çukur is, it is also understood that this serial is an exemplary product
in which the liberal approaches can be questioned, in relation to popular culture products may
contain a utopian and emancipatory dimension.
Bu makale, Karl Polanyi’nin “karşılıklılık ilkesi” ve Henry Lefebvre’in “kentsel toplum” kavramı
çerçevesinde, Türkiye televizyonlarında yayınlanan Çukur dizisinin bir analizini içermektedir.
Polanyi’nin kavramı, piyasa ekonomisinin sarsıntıları karşısında toplum içinde gelişen alternatif
bir ilişki biçimini ifade eder. Lefebvre ise kavramını kentleşmeye ilişkin merkez-taşra şeklindeki
klasik kurguyu bozup merkezle taşra arasındaki ayrımı silikleştiren kentleşme modelini
açıklamak için kullanır. Makale, Türkiye’nin toplumsal gerçekliğinin Polanyi ve Lefebvre’in
kavramlarıyla ne derece örtüştüğüne bakmak ve aynı kavramların Çukur dizisindeki karşılığını
aramak suretiyle, kültürel bir ürünün, içerisinde üretildiği toplumsal gerçekliği temsil edebilme
kabiliyetini sorgulamayı amaçlamaktadır. Analizimiz, kültürel ürünlerin toplumsal bir durumu
açığa çıkarmada simgesel bir değer taşıdığı tezinden hareket etmektedir. Çukur dizisinin de
semantik yapısı gereği bu türden simgesel bir değer taşıdığı ön kabulüyle, makalede, dizideki
mahalle ve kent tasarımı ile buradaki toplumsal ilişki biçimlerinin alegorik temsiller olarak
okunma yöntemi benimsenmiştir. Bu yöntemle ele alındığında dizinin kentsel mekânı olan
İstanbul’un “kentsel toplum” modeliyle uyumluluğu ve bu modelin yarattığı “karşılıklılık ilkesi”
dizinin içeriğinde tespit edilmiştir. Polanyi’deki anlam ve içeriğiyle “karşılıklılık ilkesi”, ancak
ihtiyaçların formel değişim ve yeniden dağıtım süreçlerinin dışında karşılanma zorunluluğu söz
konusu olduğunda kendi nesnel zeminini bulabilir. Türkiye’de kentleşmenin bir sonucu olarak
ekonomide enformel kayıtdışı sektör ve ilişkilerin gelişmesi, Çukur dizisinin hikâye olarak
modellediği karşılıklılık ilkesinin ekonomik, sosyal ve kültürel koşullarını hazırlamıştır. Ne var ki
bu dizide gördüğümüz karşılıklılık ilkesinin, kentsel nüfusu oluşturan bireylerin kent ve kentteki
yaşamla ilgili her türlü kararların alınma sürecine etkin katılımını ifade eden, kentsel demokrasi
ile bir ilgisi olduğu söylenemez. Dizide söz konusu olan, feodal ve mafyatik ilişkidir. Bu ilişki
ise, Lefebvre’in “kentsel toplum” izahında içerilmiş olan, kentsel mekânda toplanmış insanların
ihtiyaçlarının giderilmesi koşulunun, içine kapalı, yalıtık toplulukların üyeleri olmalarına bağlı
olduğu bir toplumsal ortamdan kaynaklanmaktadır. Çukur dizisinin ne türden bir toplumsal
durumun simgesel ifadesi olduğuna ilişkin elde edilen bu sonuçlara bağlı olarak, bu dizinin,
popüler kültür ürünlerinin ütopik ve özgürleşimci bir boyut içerebileceğine ilişkin liberal
yaklaşımların sorgulanabileceği örnek bir ürün olduğu da anlaşılmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Türkçe Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 22 Temmuz 2019 |
Gönderilme Tarihi | 7 Şubat 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 6 Sayı: 2 |