Öz
Kişiler arasında hukukî anlamda kurulan borç ilişkilerinin çeşitli şekillerde sona ereceği de hukuk düzenlerinin öngördüğü hususlardandır. Borcun en doğal sona erme şekli ifa olmakla birlikte, kişiler arası hukukî ilişkilerde sözleşmelerin faklı sebeplerle sona ermeleri de pek tabii müm-kün olup, bu anlamda ifa dışında borcu sona erdiren hâllerden birisi de ibra olmaktadır.
İbra sözleşmesi, alacaklının, alacağını tamamen veya kısmen elde etmeden bundan vazgeçerek borçluyu borcundan kurtarma iradesini orta-ya koyması ve borçlunun da bunu kabul etmesi veya en azından ret et-memesi üzerine meydana gelmektedir. Bu anlayışın doğal sonucu borcun sona ermesinde sadece tek tarafın iradesinin yeterli olmayacağıdır. Hu-kukî nitelik yönünden “tasarrufî” işlem niteliğinde olduğu için tarafların sahip olması gereken ehliyeti de ilgilendiren ve özellikle alacaklının fiil ehliyeti ile birlikte tasarruf yetkisine de sahip olmasının arandığı bir söz-leşmedir.
İbra ile alakalı olarak belirttiğimiz bu hususlar genel olarak İslâm Hukukunda ve Roma Hukukundan başlayarak günümüz modern hukuk sistemleri ve Türk borçlar hukukunda müşterek addedilebilir.
İslâm Hukukunda ibra konusu olan alacak/borç ve hakların ıskât (alacaklı tarafından düşürülebilen) niteliğini haiz olması öne çıkmıştır. Tarafların iradelerini ortaya koydukları ifade biçimlerinin hukukî işlemin kurulması ve sonuçları üzerinde etkisi bulunmaktadır. Hakkın ve borcun geri dönülmez bir şekilde sözleşmenin yapılmasıyla birlikte düşürülmesi-ni sağlayan bir hukukî işlem olan ibrada, mülkiyetin intikalini sağlayan (temlik) ve hakkı düşüren (ıskât) vasıflardan hangisinin ön plânda olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Bunun sonucuna göre ibra sözleşmesin-de kabul gerekliliği, bunun açık veya zımnî olması ile tek/iki taraflılık problemleri çözülmeye çalışılmıştır.