Öz
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandumla kabul edilen Ana-yasa Değişikliği, aslında, 1961 Anayasası’ndan sonraki siyasal süreçte, Türkiye’de aşırı istikrarsız ve zayıf hükümetler ve periyodik darbelerin yol açtığı işlemeyen ve yönetemeyen demokrasi pratiğinin ortadan kaldı-rılması adına gerçekleştirilen bir hükümet sistemi reformu olmuştur. En son 15 Temmuz 2016’daki darbe ve işgal harekâtıyla kendini gösteren Türk darbecilik pratiğinin siyasal temelinde, parlamenter sistemin, kuv-vetler ayrılığını sağlayamayan iç içe geçmiş yasama-yürütme olgusuna ilaveten, yürütmenin, kendi içinde çatışma potansiyeline çanak tutan çift başlı yapısıyla, parlamenter sistemin adeta doğal bir özelliği haline gelen koalisyon hükümetleri sebebiyle ortaya çıkan istikrarsız, güçsüz ve de-mokratikliği zayıf hükümetler olgusu yatmaktadır. Böylesine siyasal kao-tik ve kaygan bir zemin üzerinde yeşermesi ve büyümesi, adeta kaçınıl-maz olan askeri, bürokratik ve jüristokratik vesayet odaklarının, doğru-dan veya dolaylı bir çok darbesine veya darbe teşebbüsüne şahit olan Türkiye’nin, bu vesayet odaklarının da arkasında, onları dizayn edip, kendi amaçları doğrultusunda kullanacak kadar devlet mekanizmasına yön veren üst vesayet merkezlerine karşı daha fazla gecikmeden, Cumhu-riyet tarihinde ilk kez halkın inisiyatifiyle yapılan siyasal sistem refor-munu hayata geçirmesi kaçınılmaz olmuştur. İşte, 16 Nisan 2017 tarihin-de yapılan referandumla kabul edilen Anayasa Değişikliği’nin ana ekse-nini ise, demokratik siyasal sistem zemininde, mevcut hükümet modeli-nin Türkiye tipi bir başkanlık sistemine dönüştürülmesi oluşturmaktadır.