Modernliğin başında Batı dünyası insanın ilk olarak “doğal durum”da bulunduğunu varsaymıştır. Doğal durumda bulunan insan “doğal hak”ka sahiptir. İnsanların çıkarlarından dolayı kendi irâdeleri ile doğal durumdayken sözleşme yapıp toplum hâline geçtikleri varsayılmıştır. Bu durumu savunan teoriler “toplum sözleşmesi kuramları” olarak adlandırılmışlardır. Toplum sözleşmesi teorisyenleri doğal durumda bulunan insanın toplumsal bir düzene niçin geçtiğine yönelik birbirinden farklı izahlarda bulunmuşlardır. Klasik İslam düşünürleri ise genelde insanın Allah tarafından yaratılışı -fıtratı- gereği tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılayamayacağından insanların toplum hâlinde yaşamak zorunda olduklarını ifade etmişlerdir. Bu manada insan belli bir toplum içerisinde hayata gelir ve yine toplum içinde hayatını idame ettirir. Tarihi-toplumsal varlık alanını inceleme konusu yapan klasik İslam düşünürlerinden İbn Haldûn “Mukaddime” isimli eserinde klasik metafizikten hareketle “toplum metafiziği”ni kendine mevzu edinir. “İlm-i umrân” diye yeni bir disiplin meydana getiren İbn Haldûn söz konusu ilim çerçevesinde toplumun zorunluluğuna dair açıklamalarda bulunur. İdeolojik sınıflar, cemaat, din, aile ve aşiret gibi birliktelikleri İbn Haldûn “asabiyet” kavramıyla açıklar ve akabinde asabiyetin mülke matuf olduğunu vurgular. Buradan hareketle de “mülk teorisi”ni geliştirir. Bu bildiride kısaca doğal hak, toplum sözleşmesi, umrân, asabiyet ve mülk teorilerine değinildikten sonra İbn Haldûn ve toplum sözleşmesi teorisyenlerinin toplum varlığına dair teorilerinin farklı ve müşterek noktaları üzerinden söz konusu nazariyeler mukâyese edilecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi, Sosyoloji |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 12 Nisan 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 1 Sayı: 1 |