Yaşadığı toplumda “Emîn” olarak bilinen Hz. Peygamber ilahî yasaların nesiller boyunca nakledilmesi amacına binaen yalan ile Müslümanlığın yan yana gelmeyeceğini haber vermiştir. Özel anlamıyla hadisleri nakleden kimselerin yalan başta olmak üzere günahlardan uzak hatta yaşadığı örfe uygun kişiliğinin olması şart koşulmuştur. Bu konuda bir eksikliği olan kimsenin rivayeti sıhhat derecesinin altına düşerken daha sonra tövbe eden kimselerin durumu tartışılmıştır. Yalanın dışında kalan günahların tövbe ile affedileceği ve râvinin eski haline döneceği belirtilirken özellikle Hz. Peygamber adına yalan söyleyen kimsenin durumu ayrı tutulmuştur. Konu hakkında genel görüş tövbe etmiş olsa bile böyle kimselerden ebediyen hadis alınmayacağı şeklindedir. Bu tür kimselerin şahitliği kabul edilirken rivayetlerinin reddedilmesi hadis naklinin ümmeti ilgilendiren bir mesele olmasından kaynaklanır. Zira şahitlikte yalan söylenilmesinin etkisi sınırlı kalırken uydurma rivayet nakleden kimsenin zararı çok daha büyüktür. Buradan hareketle tövbenin Allah ile kul arasında olduğunu söyleyen hadis âlimleri Hz. Peygamber’e bir kere dahi olsa yalan söyleyenin tövbesini şüpheli kabul etmektedir. Belli noktalarda rivayetten farklılık arz eden şahitlik hususunda da ebediyen şehâdeti reddedilen kimselerin olduğu fıkıh âlimleri tarafından dile getirilmiştir. Bir kısım âlimler ise rivayet ve şehâdetin tövbe ile mutlak olarak kabul edileceğini söylemiştir. Ancak zikrettiğimiz mesele hadis usulü eserlerinde teorik olarak incelenmiş pratik yönü dikkate alınarak müstakil bir çalışma yapılmamıştır. Konu hakkında delil olacak çok az râvi bulunması, meselenin rivayet ve şehâdet hususları ile detaylanması farklı görüşlerin ortaya atılmasına sebep olmuştur. Bundan dolayı araştırmamızda hem usul âlimlerinin iddiaları hem de tövbesi bakımından râvi ve şâhidler incelenerek mesele ele alınmıştır. Sonuç olarak ise hadis âlimlerinin cerh sebeplerinde ittifak etmemeleri ve meselenin içtihâdî olması sebebiyle râvilerin günahından tövbe etmeleri temizlenmelerine sebep olduğu görülmüştür. Ancak Hz. Peygamber adına bir kere dahi olsa yalan uyduranlar bu konuda istisna edilmiştir ki bu da ulemânın genel görüşüdür.
The Prophet, who was known as‘Amīn’(trustee) in the society in which he lived, for the purpose of transmitting the divine laws through generations, foretold that lying and Islam would not come side by side. In a special sense, it is stipulated that those who narrates hadiths should be free from sins, especially lying, and even have a personality in accordance with the custom in which he lived. While the narration of anyone who has a deficiency in this regard falls below the level of authenticity, the situation of those who repented later was discussed. While it was stated that the sins other than lying would be forgiven with repentance and the narrator would return to his former state, the situation of the person who lied on behalf of the Prophet was kept separate. The general opinion on the subject is that even if he repented, no hadith should be accepted from such people for eternity. The acceptance of their testimony and rejection of their narrations is due to the fact that the transmission of hadith is a matter of concern to the ummah. This is because the effect of lying in testimony is limited, whereas the harm of a person who narrates a fabricated narration is much greater. From this point of view, the hadith scholars, who say that repentance is between Allah and the servant, regard the repentance of the one who lies to the Prophet even once as doubtful. In the matter of testimony, which differs from narration in certain points, it has been stated by the scholars of fiqh that there are those whose testimony is rejected for eternity. Some scholars, on the other hand, said that narration and testimony would be accepted with repentance. However, the aforementioned issue has been theoretically analysed in the works of hadith methodology, but no separate study has been conducted considering its practical aspect. The fact that there are very few narrators who can be used as evidence on the subject, and the elaboration of the issue with the issues of narration and shahada have caused different opinions to be put forward. Therefore, in this research, the issue has been be discussed by analysing the narrators and witnesses in terms of both the claims of the scholars of the methodology and repentance. As a result, it was seen that the repentance of the narrators from their sins caused them to be cleansed due to the fact that the hadith scholars were not agreed in the reasons for al-jarh (criticism), and the issue was jurisprudential (ijtihādi). However, those who fabricated a lie in the name of the Prophet, even once, were exempted from this issue, which is the general opinion of the scholars.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hadis |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2024 |
Gönderilme Tarihi | 2 Nisan 2024 |
Kabul Tarihi | 16 Ağustos 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 54 |