Araştırma Makalesi
BibTex RIS Kaynak Göster

Siyasî Liderlikte İdeal ile Gerçeklik Arasında Denge Arayışı: Sünnî İmâmet Düşüncesinde Efdaliyet Şartına Dair Bir İnceleme

Yıl 2025, Sayı: 58, 1133 - 1154, 30.09.2025

Öz

İmâmet/hilâfet görevini üstlenecek kişilerin hangi niteliklere sahip olması gerektiği meselesi, İslâm hukuk ve siyaset düşüncesinin temel tartışma alanlarından birini oluşturur. Bu niteliklerden biri olarak öne çıkan “efdaliyet” ilkesi, imâm/halife olarak atanacak kişinin ilim, adalet, cesaret, kifayet, diyanet vb. meziyetler bakımından çağdaşları arasında en üstün (efdal) olması gerektiğini ifade eder. İslâm siyaset düşüncesi geleneğini şekillendiren pek çok ekolün başlangıçta imâmet için zorunlu bir şart olarak kabul ettiği bu ilke, zamanla dikkate değer bir dönüşüm geçirmiştir. Bu makale, efdaliyet ilkesinin özellikle Ehl-i sünnet geleneğindeki tarihsel seyrini ve geçirdiği dönüşümü, ilgili literatürün kronolojik bir incelemesi temelinde ele almaktadır. Bu çerçevede ilkenin fıkıh ve siyaset düşüncesi metinlerinde başlangıçta nasıl ele alındığı, süreç içerisinde hangi yorum ve yaklaşımlarla şekillendiği ve nihayetinde hangi teorik zemine oturduğunun ortaya konması hedeflenmiştir. Efdaliyet şartına ilişkin tartışmalar, esasen Hulefâ-yi Râşidîn’in fazilet sıralamasına dair yaklaşımlar etrafında şekillenmiştir. İlk dört halifenin fazilet sıralaması ve özellikle Hz. Ali’nin diğer halifelere kıyasla konumu hakkındaki görüşler, en faziletli kişi mevcutken ondan daha aşağı derecedeki birinin (mefdûl) imâmetinin meşruiyetiyle ilgili yaklaşımların fikrî zeminini oluşturmuştur. Ehl-i sünnet uleması, Hulefâ-yi Râşidîn’i ümmetin en faziletli şahsiyetleri olarak kabul etmiş ve hilâfet sıralamasını aynı zamanda fazilet açısından da bir üstünlük sıralaması olarak değerlendirmiştir. Bu anlayış doğrultusunda efdaliyet ilkesi, zamanla imâmetin şartları arasına girerek siyasî-fıkhî bir hüküm niteliği kazanmıştır. Çalışmanın ulaştığı temel sonuçlar şunlardır: Ehl-i sünnet uleması, efdaliyet ilkesini teorik düzlemde gerekli ve ideal bir şart olarak kabul etmekle birlikte zamanla ortaya çıkan tarihsel zorunluluklar sebebiyle bu ilkeye esneklik tanıyan bir meşruiyet çerçevesi geliştirmiştir. Fitne ve kargaşa gibi toplumsal düzeni tehdit eden olağanüstü koşullarda mefdûlün imâmeti de meşru ve kabul edilebilir bir seçenek olarak değerlendirilmiştir. Mefdûlün imâmetini belirli mazeretler ışığında meşru kılan bu teorik esnekliğin ardında yatan temel dinamik ise Hulefâ-yi Râşidîn sonrası dönemde efdaliyet şartının fiilen uygulanmasının giderek zorlaşmasıdır. Nihayetinde, teorik bir ideal ile tarihsel koşulların dayattığı pratik zorunluluklar arasında bir denge kurulmaya çalışılmıştır. Efdaliyet tartışmalarının zamanla etkisini yitirerek siyasî-fıkhî metinlerde tâli bir mesele haline gelmesi de bu dengenin doğal bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

Etik Beyan

Bu makale, Prof. Dr. Özgür Kavak danışmanlığında 18.10.2024 tarihinde tamamladığım “İslâm Hukuk ve Siyaset Düşüncesinde Devlet Başkanında Aranan Şartlar (IV./X.-IX./XV. Yüzyıllar)” başlıklı doktora tezim esas alınarak hazırlanmıştır.

Teşekkür

Bu yazının hazırlanmasındaki teşvik ve katkıları için kıymetli hocam Prof. Dr. Özgür Kavak’a şükran borçluyum. Ayrıca metni titizlikle okuyarak değerli katkılarda bulunan meslektaşlarım Dr. M. Enes Midilli, Dr. Dursun Karaman ve Mehmet Çoban’a da hususi olarak teşekkür ederim.

Kaynakça

  • Âmidî, Seyfeddin. Ebkârü’l-efkâr fî usûli’d-dîn. thk. Ahmed Muhammed el-Mehdî. 5 Cilt. Kâhire: Dârü’l-kütübi’l-vesâiki’l-kavmiyye, 1424/2004.

The Quest for Balance Between Ideal and Reality in Political Leadership: An Examination of the Condition of Afḍaliyyah (Superiority) in Sunnī Thought on the Imamate

Yıl 2025, Sayı: 58, 1133 - 1154, 30.09.2025

Öz

The question of what qualifications are required for a person to assume the position of imamate/caliphate constitutes one of the central issues in Islamic legal and political thought. The principle of afḍaliyyah (preference for the most virtuous), a prominent qualification, stipulates that the individual appointed as Imam/Caliph must be the most superior (efḍal) among their contemporaries in virtues such as knowledge (ʿilm), justice (ʿadāla), courage (shajāʿa), competence (kifāya) and religious devotion (diyāna). This principle, initially considered a mandatory condition for imamate by numerous schools that shaped the tradition of Islamic political thought, underwent a notable transformation over time. This article examines the historical trajectory and transformation of the afḍaliyyah principle, particularly within the Sunnī tradition, through a chronological analysis of the relevant legal and political literature. Within this framework, the article elucidates how the principle was initially addressed in texts of jurisprudence (fiqh) and political thought, how it was subsequently shaped by various interpretations and approaches, and the theoretical grounding it ultimately achieved. Debates surrounding the requirement of afḍaliyyah were primarily shaped by discussions concerning the hierarchy of virtue among the al-Khulafāʾ al-Rāshidūn. The virtue-ranking of the first four caliphs, and particularly opinions regarding the status of ʿAlī ibn Abī Ṭālib relative to the other caliphs, constituted the intellectual foundation for theoretical approaches concerning the legitimacy of the imamate of a less virtuous individual (mafḍūl) when a more virtuous one was present. The Sunnī ʿulamāʾ accepted the Khulafāʾ al-Rāshidūn as the most virtuous (efḍal) figures of the ummah and interpreted the chronological order of the caliphate as also reflecting a hierarchy of merit. In line with this understanding, the principle of afḍaliyyah eventually became one of the conditions for imamate, acquiring the nature of a politico-juristic tenet. The main findings of this study can be summarized as follows: Although Sunnī scholars regarded the principle of afḍaliyyah as a necessary and ideal condition at the theoretical level, they developed a framework of legitimacy that allowed for flexibility in this principle due to historical necessities that emerged over time. In extraordinary circumstances that threatened social order -such as civil strife and unrest- the imamate of the mafḍūl was also considered a legitimate and acceptable option. The principal dynamic underlying this theoretical flexibility, which legitimized the imamate of the mafḍūl under certain justifications, was the increasing difficulty of applying the afḍaliyyah condition in practice after the era of the al-Khulafāʾ al-Rāshidūn. Ultimately, an attempt was made to strike a balance between the theoretical ideal and the practical necessities imposed by historical circumstances. The gradual decline of afḍaliyyah debates and their relegation to a secondary issue in political and legal texts may also be seen as a natural consequence of this balance.

Etik Beyan

This article is extracted from my doctorate dissertation entitled “The Qualıfıcatıons Demanded of the Imam/Calıph in Islamıc Law and Political Thought (4th/10th–9th/15th Centuries)” supervised by Prof. Özgür Kavak (Ph.D. Dissertation, Marmara University, İstanbul/Turkey, 2024).

Kaynakça

  • Âmidî, Seyfeddin. Ebkârü’l-efkâr fî usûli’d-dîn. thk. Ahmed Muhammed el-Mehdî. 5 Cilt. Kâhire: Dârü’l-kütübi’l-vesâiki’l-kavmiyye, 1424/2004.
Toplam 1 adet kaynakça vardır.

Ayrıntılar

Birincil Dil Türkçe
Konular İslam Hukuku
Bölüm Makaleler
Yazarlar

Müddessir Demir 0000-0003-4260-7153

Yayımlanma Tarihi 30 Eylül 2025
Gönderilme Tarihi 12 Nisan 2025
Kabul Tarihi 10 Eylül 2025
Yayımlandığı Sayı Yıl 2025 Sayı: 58

Kaynak Göster

ISNAD Demir, Müddessir. “Siyasî Liderlikte İdeal ile Gerçeklik Arasında Denge Arayışı: Sünnî İmâmet Düşüncesinde Efdaliyet Şartına Dair Bir İnceleme”. Eskiyeni 58 (Eylül2025), 1133-1154.
Eskiyeni  Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır. | Sherpa Romeo