Søren Kierkegaard geleneksel felsefenin bu zamana dek insanı açıklamada daha çok rasyonalist söylemi esas aldığını belirtir ve rasyonalist söylemin insanın bireyselliğini önemsemediğini düşünür. O, kendi düşüncesini oluştururken daha çok Hegel’in sisteminde nesnel/mutlak tinin gölgesi altında değersizleştirilmiş bireyi önemser. Çünkü Hegel’in sisteminde insanın bireysel varoluşu ikinci plandadır. Bundan dolayı Kierkegaard insanın salt akılcı söylemlerle tanımlanamayacağını, akılcı söylemin her zaman eksik kaldığını belirtir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli niteliğin onun tinselliği olduğunu düşünen Kierkegaard korku, kaygı, umutsuzluk gibi insana özgü psikolojik öğeleri dikkate alarak somut bir insan profili resmeder. Kierkegaard somut insan varoluşundan hareket ederek yeni bir perspektif geliştirir. Varoluşçu düşüncenin kurucusu olarak kabul edilen Kierkegaard insanın kendiliğinin seçimler yoluyla oluştuğunu düşünür. Somut insan üç farklı seçimle kendiliğine ve hakikate ulaşır. Estetik, etik ve dinî seçim üç temel seçim olarak karşımıza çıkar. Kierkegaard’a göre dinî seçim en üst seçimdir. İnsan dinî olanı seçtiğinde Tanrı karşısındaki eksikliğini ve acziyetini fark eder ve kendi olabilir. Kendilik’e ve dolayısıyla hakikate ulaşmak da umutsuzluk ve insanın içselliğiyle mümkündür.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Nisan 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 14 |