Venezuela’da 2013 yılında Hugo Chavez’in ölmesi ile etkisini gittikçe artıran ve önlenemez bir hal alan siyasi ve ekonomik buhran, son günlerde de ciddiyetini korumaktadır. Hugo Chavez’in1999 yılında başa gelmesi ile başlayan ve 2013 yılında ölümü ile birlikte sonlanan Venezuela’nın altın çağı olarak adlandırabileceğimiz 14 yıllık dönemin ardından ülke yönetiminin başına tartışmalı bir seçimden galip çıkarak seçimi kazanan Nicolas Maduro gelmiştir. Maduro’nun, krizin başlamasından
itibaren geçen yaklaşık 6 senelik devlet başkanlığı döneminde gerek siyasi, gerekse ekonomik açıdan ülkede istikrarı sağlama noktasında başarılı politikaları hayata geçirememiş olması herkesçe kabul gören bir durum olarak göze çarpmaktadır. Yaygın bir görüş olarak Ekonomi ile Siyaset kavramları birbirleri ile ilişkili olan alanlardır. Dolayısıyla, Venezuela’nın içinden geçtiği bu süreci sadece ekonominin kötü gidişatından beslenen bir çeşit siyasi çöküş olarak değil, aynı zamanda
siyaset kurumunun işleyişini yitirmesi ile ilişkili olarak ortaya çıkan bir ekonomik çöküş olarak da yorumlanması daha doğru olacaktır. Başlı başına değerlendirdiğimizde ne ekonomideki kötü gidişatın, ne de siyasi anlamdaki istikrarsızlığın tek faktör olarak bir ülkeyi diğer etkenlerden bağımsız bir şekilde bu noktaya getirmesi beklenmemelidir. Dolayısıyla ülkenin içine düştüğü bu çok bilinmezli denklemi yorumlamada ekonomik gelişmeler ve siyasi durum beraberce ele alınmalı,
gidişatın tek müsebbihi olarak yükselen petrol fiyatları ile paralel olarak gelişen ekonomik çöküş gösterilmemelidir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Uluslararası İlişkiler |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2019 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mayıs 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 3 Sayı: 2 |