Popülizmin yükselişte olduğu bu çağda belki de popülizmin şahikasını Avrupa dışında aramak gerekiyor. Türkiye, Hindistan, Venezuela, Filipinler gibi birçok ülkede popülist siyasete bir kayma olduğunu gözlemlesek de dünyanın lider ülkesi olarak ABD’deki popülizm fazlasıyla dikkat çekiyor ve tüm popülist liderlere cesaret veriyor. ABD Başkanı Donald Trump, “Önce Amerika” diyen milliyetçi söylemi, Meksika sınırına duvar inşası, göçmen çocukların ailelerinden ayrılması gibi katı önlemleri, liberal düzeni terk etmesi, liberal ticaret yerine korumacılığı benimsemesi, küresel örgütlere ve kural temelli düzene destek vermemesi, elitleri aşağılayan, halkı kutuplaştıran, manipülatif ve gerçekleri çarpıtan siyasi tarzı ile popülist liderlerin en tanınmışlarından biri. Popülizmin özellikle Polonya, Macaristan, Avusturya ve İtalya’daki örnekleri de dikkati alındığında demokrasinin kalesi Avrupa’nın da bu gelişmelerden muaf kalamadığını görüyoruz. Bu durum, tüm dünyada demokrasinin geleceği konusunda soru işaretlerinin doğmasına yol açıyor. Liberal demokrasi yerine illiberal demokrasi, seçimli otokrasi gibi yeni terimlerin gündeme geldiği ve düzenli seçimlerin yapıldığı ancak hesap verebilirlik, kuvvetler ayrılığı, denge ve denetleme gibi liberal demokrasinin klasik kurallarının aşındığı, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, sivil toplumun bağımsızlığı gibi ilkelerin ihlal edildiği bu rejimlerin giderek yaygınlaştığı görülüyor.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Uluslararası İlişkiler |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Ekim 2018 |
Gönderilme Tarihi | 1 Haziran 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Popülizmle Dönüşen Avrupa ve Türkiye AB İlişkilerinin Geleceği |