Gezegenimiz uygarlık, iklim ve ekonomi bakımından çok biçimli bir küresel krizden geçiyor. Bunun ilk tezahürü ise kendi de çoğul olan bir güvenlik ikilemi: insanlık önümüzdeki yıllarda büyümesi muhtemel olan muazzam ekolojik ve ekonomik baskıya maruz kalıyor. İklim değişikliği ile sera gazı kaynaklı afetler insan yaşamının güvenliğine etkileri bakımından başta enerji krizi ve gıda ile su krizi olmak üzere bunların bir sonucu olarak ciddi istikrarsızlıklara yol açacak kavimsel göç hareketlerini beraberinde getirebilir. Bu noktada ‘karbon emisyonları’nı dengeleme ihtiyacı acil bir şekilde öne çıkıyor. Avrupa Birliği (AB) gibi kendisini ilke ve prensipleri temelinde bir küresel misyona adayan aktörün ise yenilenebilir enerjilere geçişin hızlandırılmasında önemli roller izlemesi gerekiyor.
Ekolojik faktörlerin yanısıra enerji güvenliği de birçok ülkede enerji kaynaklarını daha temiz, daha ucuz ve daha güvenli kaynaklara dönüştürme baskısı oluşturmuş durumda. Bu şartlar altında, AB kendisine iddialı bir şekilde yenilenebilir enerji dönüşümünde küresel liderlik rolü amaçlıyor. Brüksel böylece günümüzde yaşanan enerji güvenliği krizi ile iklim krizi ile mücadeleden daha güçlü bir şekilde çıkmayı hedefliyor. Brüksel’in bu hırslı iddiası, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından da destekleniyor ve teşvik ediliyor. Ancak, geçtiğimiz on yıl boyunca Avrasya ve Doğu Akdeniz’de yaşanan karşılıklı ‘güvenlikleştirme’ süreçlerinden dersler çıkarmak gerekiyor. Zirveye tırmanan gerilimler, AB’nin bu sefer ‘dayatmacı’ ve ‘dışlayıcı’ bir emperyalist tutum yerine; tüm paydaşları ‘kapsayıcı’ ve ‘çoğulcu’ bir liderlik duruşu benimsemesinin ne kadar elzem olduğuna işaret ediyor.
Özellikle Rusya’nın Ukrayna savaşının sürdüğü bir zamanda, Brüksel Moskova’nın sahip olduğu ve yararlandığı doğal gaz tekeline olan bağımlılığını azaltma ihtiyacını daha iyiidrak edebiliyor. Bu bağlamda Avrupa, Afrika ve Orta Doğu’daki elektrik şebekelerini birbirine bağlayacak kıtalararası bir denizaltı elektrik bağlantısının hedefine hız veriliyor. Proje Ortadoğu ve Afrika kıtalarının yenilenebilir enerjilerinin Doğu Akdeniz üzerinden Avrupa pazarlarına ulaşmasını sağlayacak. Ancak AB’nin enerji verimliliğine, yenilenebilir enerji kaynaklarına ve diğer temiz teknolojilere yapacağı yatırımlardan 5-10 yıldan önce verim alabilmesı pek mümkün görünmüyor. Rusya’dan kaybedilen arzın karşılanması için birtakım geçici önlemler şart oluyor ki bunlar arasında şunlar öne çıkıyor:
• ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) sağlanması;
• Başka yerlerdeki fosil yakıt üretimindeki kısa vadeli artış;
• Kömür kullanımı;
• Belli sanayi kesimlerinden kısılıp, hane halkına aktarılması gibi tasarruf önlemleri.
Görülen o ki yüzleşilen iklim krizi ve enerji güvenliği krizi ikileminde, insanlık aynı ekolojik ve ekonomik tehlikelere maruz kalıyor. Gerçekten de tüm medeniyet bir kader ortaklığında birleşiyor. İnsanlığın bu kader birliği ortak bir bilincin idrak edilmesine yol açmalı, dolayısıyla da kaynaştırmalı ve dayanışma yaratmalı. Oysa; Ukrayna ve Doğu Akdeniz’de yaşanan rekabetler tam tersi uzlaşmaz bir bencilliğin hüküm sürdüğünü ortaya koyuyor. Brüksel’in amaçladığı enerji dönüşümünde liderlik rolü için önünde ışıklar ve gölgeler var. Başta AB ve Türkiye olmak üzere ilgili tüm tarafların kaygı ve kuşkularının geleceklerini gölge etmesinden kaçınmaları; kapsayıcı ve çoğulcu yaklaşımlarla aydınlık yarınlarını umut üzerine inşa etmeleri gerekiyor.
Avrupa Birliği Uluslararası Siyaset Uluslararası İşbirliği Gelecek Politikaları
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Uluslararası İlişkiler |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Temmuz 2022 |
Gönderilme Tarihi | 15 Haziran 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 15 |