As the material and spiritual accumulations of the Western thought, which had begun in the 16th century to transform their visions of God, the universe, society and human beings as an integrated whole and aspired to build the “kingdom of ends” to solve all the problems of humanity, started to spread to a global scale in the 19th century, non-Western societies faced a major test in the face of the new and unprecedented. As early as 1774 the Ottoman Empire's idea of self-sufficiency was shaken when it came to realize that it was besieged by the “new mentality” of the “new world” in the military field. The response, initiated by schooling in order to benefit from the opportunities offered by this new, necessitated reforms (engineering schools etc.), and followed by Tanzimat Era, thus the Empire attempted to reorganize the then-existing state of affairs with a conservative-pragmatic policy. How and in what direction the change should take place was a matter of debate for a long time, and the new Republic initiated an in-depth, systematic, through and through reform program, declaring the necessity of thinking and acting in the language of the contemporary world. However, as the pre-Republican era harbored wide-ranged adverse principles stemming from two different worlds, the amendments to reduce these bipolar principles in favor of one of the worlds left a legacy of problems whose reverberating effects are still felt. The founding will that desired to create an Archimedean point, so to speak, and to inform the site, which is understood to be seen as a pure substance, with completely Western forms, attempted a project that would expel and even erase the old texture (which was constituted on the base of the unity of Islam and Ottomanhood) via the new; in other words, it wanted to manufacture an “us” through the “proper essence” of a new nationalism based on a purely Western model. However, the old (that never gets old) always haunts, in one way or another, and hence produces never ending ebbs and flows throughout our history. In every branch of social sciences one comes across, in some way, the struggle between those who embrace the problems left behind and produced by the new framework which was structured so as to sever all bonds with the past, and those who prefer to suppress those problems. This article is an attempt to scrutinize the status of “us” in the field of philosophy, investigating the main alteration breakpoints of last 250 years (1774-2024) that shaped the changes in the image of “us” with a much sought-after meaning horizon, and taking as its basis the progress achieved by solutions set forth against problems, troubles brought about by the solutions, and ruptures bred by change.
16. yüzyıldan itibaren Tanrı, evren, toplum ve insan tasavvurlarını bütünlük içinde dönüştürmeye başlayan, insanlığın tüm sorunlarını çözmeye yönelik ‘amaçlar krallığı’nın inşasına talip olan Batı Düşünce Dünyası’nın maddi ve manevi birikimlerinin 19. yüzyılda küre ölçeğine yayılmasıyla birlikte Batılı-olmayan toplumlar yeni olan karşısında büyük imtihan vermişlerdir. Henüz 1774’te askerî alanda ‘yeni dünya’nın ‘yeni zihniyeti’yle çepeçevre kuşatıldığını kavramasıyla kendine-yeterlik fikri sarsılan Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘yeni olan’ın sunduğu olanaklardan istifade etmek üzere mektepleşme ile başlattığı hareket, Tanzimat Dönemi’nde reformu gerekli kılmış ve tutucu-pragmatik bir politikayla mevcud yeniden-düzenlemeye çalışılmıştır. Uzun süre değişimin ne şekilde ve ne yöne doğru gerçekleşmesi gerektiği konusunda tartışmalar yaşanmış ve Cumhuriyet’le birlikte çağdaş dünyanın diliyle düşünmenin ve davranmanın zorunluluğu ilan edilerek, tepeden-tırnağa, yeni kavramlar ve değerler altında değişme programı başlatılmıştır. Bununla birlikte, Cumhuriyet-öncesinde neredeyse her konuda uygulanmakta olan çift kutuplu, iki ayrı dünyalı ilkelerin, biri lehine teke indirilmesi yönündeki çözümler, günümüze kadar etkisi hissedilen sorunları da miras bırakmıştır. Deyim yerindeyse, bir Archimedes noktası yaratmak ve saf bir madde olarak görüldüğü anlaşılan siteyi tümden Batılı formlarla biçimlendirmek isteyen kurucu iradenin (İslam ve Osmanlı birliği temelinde kurulmuş olan) eski dokuyu yeni olanla zihinlerden öteleme ve dahi silme projesi karşısında, bir başka deyişle, tümden Batılı modellemeyle ulusçuluğun ‘kendi özü’ ufkunda yeniden üretilen ‘biz’e karşı eski(memiş) olan bir biçimde nüksederek varlığını sürdürmüş ve bu durum tarihimizi gelgitli kılmıştır. Yeni yapının geride bıraktığı ve ürettiği sorunlara sahip çıkanlar ile bu sorunları bastırmayı tercih edenler arasındaki mücadeleye sosyal bilimlerin hemen her alanında şu ya da bu şekilde rastlanmaktadır. Bu makale, son 250 yıl içinde (1774-2024) anlam çevreni ana hatlarıyla yakalanmaya çalışılan ‘biz’ kurgusunda meydana gelen değişmelerin kırılma durakları üzerinden, sorunlara karşı üretilen çözümlerin etkileri bakımından sağladığı gelişmeler ve çözümlerin ürettiği sorunlarla değişmenin yarattığı yarılmalar ekseninde felsefe alanında ‘biz’in durumunu irdelemeye çalışmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Düşünce Tarihi, Türkiye’de Felsefe, Türk Düşünce Tarihi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 7 Mayıs 2024 |
Gönderilme Tarihi | 24 Şubat 2024 |
Kabul Tarihi | 18 Mart 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 37 |
Dergimiz 2024 yılından itibaren ikisi olağan biri dosya konulu özel sayı olmak üzere 3 sayı olarak, Mayıs (olağan sayı) Eylül (özel sayı) ve Aralık (olağan sayı) aylarında yayınlanacaktır.
2024 yılı özel sayımız ve Aralık ayındaki olağan sayımız için makale kabulü tamamlanmıştır.
Özel sayılarımızda yalnızca dosya kapsamında yer alan makalelere yer verilecektir. Makalenizi gönderirken hangi sayıda değerlendirilmesini istediğinizi bir notla bildirmeniz karışıklıkları önleyecektir.
İlginiz için teşekkür ederiz.