Osmanlı Devleti’nin Diplomasi alanındaki serencamını siyâsî serüveninden ayrı düşünmek mümkün değildir. Nasıl ki siyasi serüveni kendine has bir mecrada seyretmiştir diplomasi alanındaki gelişimi de aynı şekilde kendine özgü olmuştur. Osmanlı Devleti’nin yabancı devletler nezdinde daimi temsilcilikler vasıtasıyla diplomasi faaliyetinde bulunması 1793 gibi geç bir tarihe tesadüf etmektedir. Ancak bu durum söz konusu tarihten önce Osmanlı Diplomasisinden bahsetmenin mümkün olmadığı anlamına gelmemektedir. Zirâ kuruluş dönemi padişahları diplomasiyi siyasi başarılarını pekiştirmek ve artırmak için bir araç olarak kullanırken yükselme dönemi padişahları diplomasiyi siyasi güçlerinin bir göstergesi ve tezahürü olarak kullanmışlardır. Devletin zaafa uğradığı ve güçten düştüğü dönemlerde ise diplo¬maside kuralları koyan taraf olmak yerine Avrupa devletler hukukuna dâhil olarak izlediği diplomatik denge politikası ile varlığını devam ettirmiştir. Diğer bir ifadeyle kuruluşundan yıkılışına kadar farklı misyonlar yüklenerek farklı şekillerde icra edilse de diplomasi Osmanlı Devleti’nin diğer devletlerle olan ilişkilerinde hep başvurulan bir enstrüman olmuştur. Bunu yaparken de Osmanlı Devleti özellikle siyasi açıdan güçlü olduğu dönemlerde hem kendisinin titizlikle uyguladığı hem de muhataplarına kabul ettirdiği kendine özgü bir takım diplomasi ilkeleri benimsemiştir. Çalışmamızın konusu olan “Musâlahalar Devletler İledür Kaidesi” de bu ilkelerden birisidir. Çalışmamızda bu ilkenin diplomatik arka planını ve Osmanlı Devleti tarafından nasıl itina ile uygulandığını ortaya koymaya çalışacağız.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 10 Haziran 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 13 Sayı: 26 |
Gazi Akademik Bakış Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.