İnsan,
hemen her bilimin, sanatın, felsefenin ya da dinin ortak paydalarındandır. Çünkü
insan, düşüncesiyle, bilgisiyle, tasarımcılığıyla ve inancıyla bu alanların
hepsinde aktif olarak yer almaktadır. Dahası sosyal, kültürel, siyasal veya
ekonomik yaşamın tamamı aslında bir insan yaratısıdır. Bu muazzam yaratıcılığın
ilhamıyla insan, kendine birtakım öncelikler tanımıştır. Söz konusu
ayrıcalıkların başında insan hakları da bulunmaktadır.
İnsan
hakları, temelde, insanın kendini özel, önemli ve korunaklı kılmasını vurgulamaktadır.
Bunlar geniş ve yoruma değer konulardır. Alanın en çekişmeli taraflarından biri
ise bu konudaki ideallerle realitenin çarpışıyor olmasıdır. Daha açık bir söyleyişle
insan haklarının görece en sorunlu kısmı, kâğıt üzerindeki hali ile toplumsal ve
siyasal yaşamda deneyimlenenlerin başkalığıdır. Bu ikilem insan haklarının
geçerliliğini tartışmaya açmaktadır. Çünkü insan şayet haklarını yaşayabildiği ölçüde
insansa; hakları tam olarak gerçekleşemediğinde onun insani ve sosyal varlığına
da savaş açılmış olmaktadır.
En
az bunun kadar çarpıcı olan bir başka nokta, insana bunu yine kendinin
yaptığıdır. İnsan, haklarını bir kalkan olarak aslında yine ya kendine ya da kendi
var ettiği toplum ve devlet gibi yapılara karşı kullanmaktadır. Bütün bunlara
göre insan hakları, öteden beri olduğu bugün de kritik ve vazgeçilmez sorunsalların
başında bulunmaktadır. Dolayısıyla bu makale, ilanının 70. yıl dönümünde insan
haklarını yeniden düşünmeye davet eden bir derleme olarak kaleme alınmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 23 Aralık 2018 |
Gönderilme Tarihi | 7 Aralık 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 |
Tarandığımız Dizinler:
e-ISSN: 2148-5232