Öz
Tüketicinin korunması, Hukuk otoritesinin Anayasal haklara dayalı
olarak tüketiciye karşı yerine getirdiği yükümlerden birisi olmakla
birlikte AB uyum sürecinin getirdiği gerekliliklerden bir başkası
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda Türkiye’de 4077 Sayılı
eski Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a gelininceye kadar ki
süreçte yapılmış yasal düzenlemeler kredi verenler lehine işlemekle
birlikte tüketicinin bu süreçteki mağduriyetini giderecek sağlıklı bir
yasal uygulama da söz konusu olmamıştır. 4077 Sayılı Kanun ile
yapılan düzenlemeler, tüketicinin korunması noktasında eksikler ihtiva
etmekle birlikte yine mağduriyetler söz konusu olmuş ve bu anlamda
yapılan değişiklikler ile birlikte 2013 yılında 6502 Sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun kabul edilerek 2014 yılında yürürlüğe
konulmuştur.
Yeni Kanun, temelinde tüketicinin korunması ilkesiyle hareket
etmenin yanı sıra eTKHK’da yer alan eksiklerin giderilmesini de
sağlayabilmiştir. Bu doğrultuda eski kanunda yer bulamayan konular
ele alınmış ve belirsizlikler giderilmeye çalışılmıştır. Tüketici
kredileri konusunda yeni kanunda yapılan yenilikler tüketici lehinde
olmakla birlikte kredi verene göre daha bilgisiz olan tüketicinin bu
eksikliğini de muhafaza eder niteliktedir. Tüketici kredilerinde faiz
konusu, sözleşme içeriğinin tüketici aleyhinde değiştirilemeyeceği,
cayma hakkında süre ve sonuçlara ilişkin düzenlemeler gibi birçok
hususun ele alındığı yeni kanun ile birlikte tüketici hakları daha çok
savunulur olmuş ve hukuki olarak tüketicinin hakları muhafaza altına
alınmıştır. Bu noktada uygulamada görülen eksikler ise kredi verenin
keyfi uygulamalarda bulunabileceği (sözleşmede yer alması gereken
temerrüt faiz oranı gibi) durumlardır. Bu hususun sağlanabilmesi
için ise tüketicinin daha sağlıklı ve net bir biçimde bilgilendirilmesi
kaçınılmaz gerekliliktir.